2.Perde-2.Sahne özgün müzik “Two Seeds”: Emil Tan Erten
Oyun Fotoğrafları: Mehmet Bilge Aslan
Özet:
Çehov Yeni Dünyada....Oyundan keyif almak için Çehov´u bilmek zorunda değilsiniz.
Oyunum bir parodi değil. Çehov´un karakterlerini ve temalarını alıyor ve bir blenderin içine koyuyor.
Christopher Durang
Yazar, Çehov oyunlarına göndermeler yaparak günümüzde, ABD´de küçük bir kasabada geçen, özgün bir öykü oluşturur.
Vanya ve evlatlık kardeşi Sonya, yaşamlarını hiç çalışmadan, kardeşleri Maşa´ya ait bir evde ve onun desteğiyle sürdürmektedirler.
Maşa ünlü bir sinema oyuncusudur ve genç sevgilisi Spike ile eve gelir.
Olaylar, bilici hizmetçi Kassandra ve Nina adlı komşu kızın dahil olmasıyla gelişir.
Adlarının Çehov kahramanlarından olması, yazgılarını da belirlemiştir sanki.
Taşra yaşamının umutsuzluğu, modern insanın yalnızlığı ana temadır. Zeki bir komedinin hüzünle buluştuğu bir yorum.
Basın bülteni
Çehov Yeni Dünya´da... Oyundan keyif almak için Çehov´u bilmek zorunda değilsiniz. Oyunum bir parodi değil. Günümüzde geçiyor.
Çehov´un karakterlerini ve temalarını alıyor ve bir arada bir blenderin içine koyuyor.
Christopher Durang
Düzenli temsillerle 15. yılını kutlayan Tiyatro Pera, ilk kez çağdaş Amerikan tiyatrosundan bir oyun sahnelemekte ve Christopher Durang’in bir oyunu ilk kez Türkiye’de oynanmaktadır. Pulitzer adaylığı, Tony, Obie, Pen oyun yazarlığı ödülleri gibi pek çok ödül sahibi, Juilliard oyun yazarlığı bölümü eş başkanı, yazar, oyuncu C. Durang, Anton Çehov’un oyunlarına göndermeler yaparak günümüzde, ABD-Pennsylvania’da, Bucks County’de geçen, özgün bir öykü oluşturur. Oyun 2013’te “Tony-En İyi Oyun” ödülünü kazanır. Vişne ağaçları, ağaçlardan düşen sakar yaban hindileri, kurbağalı bir gölü ve göl kadardurgun yaşamı ile küçük bir kasabadayız. Vanya ve evlatlık kız kardeşi Sonya, yaşamlarını, hiç çalışmadan, göle gelecek mavi balıkçıl kuşunu bekleyip, birbirleriyle didişerek ve yalnızlıklarını paylaşarak geçirmektedirler. Uzun süre yatalak anne-babalarına bakmışlardır. Kardeşleri Maşa’ya ait bir evde ve onun maddi desteğiyle yaşamaktadırlar. Maşa ünlü bir sinema oyuncusudur ve genç oyuncu adayı sevgilisi Spike ile bir kostüm partisine katılmak üzere eve gelir. Olaylar, geleceği gören bilici hizmetçi kadın Kassandra ve genç, umut dolu komşu kız Nina’nın dahil olmasıyla gelişir. Seyircinin göle giden köprüden geçerek gireceği bu ev, hüzünlü ve komik olayların mekanı olacaktır. Taşra yaşamının monotonluğu, umutsuzluğu, yaşamı kaçırmış, gönlü kırgın kardeşler Vanya ve Sonya ile dile gelirken; modern yaşamın dayattığı yalnızlık ve çaresizlik tüm figürleri kapsayan bir temadır. Sinema dünyasında şöhret olmanın parıltılı görüntüsü ardında yatan bedeller, Maşa figürüyle gözler önüne serilir. Kırık yaşamlarıyla umutsuzluk batağında çıkış yolu aramaktan aciz kahramanlar, hemisimleriyle hem de kimlikleriyle Çehov’un figürlerine benzer. Taşraya sıkışan ve bugünü yaşamakta zorlanan Çehov'un oyun kişileri gibi geleceklerine yönelik umutsuz ve umarsız bir bekleyiş içindedirler. Adlarının tiyatro kahramanlarından olması, yazgılarını da belirlemiştir sanki. Çehov, oyunları için “ben aslında komedi yazdım” notunu düşmüştü. Durang’in, zeki bir komediyi hüzünle buluşturduğu oyunu, bir anlamda Çehov’a da bir yanıt oluşturmaktadır. Yaşamın kaçırılan anları ne denli komik görünse de, geri dönüşü olmayan pişmanlıklarla doludur.Tiyatro Pera’da ilk kez bir konuk yönetmen yer alıyor. Pek çok ödüllü, tanınmış, deneyimli yönetmen Yücel Erten oyun hakkında şöyle diyor:
“Çehov´un sırtına binerek yol almaya çalışan bir kolaj ya da parodi değil bu. Bir arkeoloji kazısı, restorasyon denemesi de değil.
Çehov´u ziyarete giden, koluna girip yürüyüşe çıkaran, göl kenarında dinlenip çay içen, sohbet eden özgün bir oyun.
Değerbilir, duyarlı, zeki, incelikli.”
Basından:
"VANYA, SONYA, MAŞA ve SPIKE" üzerine yönetmenimiz Yücel Erten 'in söyleşisi...
Tiyatro Pera’nın 15 yıllık serüveninin yakın gözlemcisiyim. Nesrin Kazankaya’nın önderliğinin, çalışma arkadaşları ile kolkola, yaman bir kararlılık, uygun bir iklim ve yüksek bir yaratıcılık sarmalı oluşturduğunun görgü tanığıyım. Küçük bir sahnede, iki elin parmağını geçmeyen gönüldaşları ile her mevsim umutlarımızı çoğaltmıştır. Akın üstüne kara ile yazılmış sayfa sayfa övgüler, dizi dizi ödüller ve yüzakı öğrenciler benim bu tanıklığıma eşlik eder.
Tam da tiyatro yapmaya bir süre ara vermek düşüncesinde olduğum bir sırada, Christopher Durang’in oyununu sahnelemem için yaptığı öneri için de teşekkür borçluyum. Bu güzel oyun, bu seçkin kadro ve bu güleryüzlü çalışma atmosferi, bir kez daha soluğumu tazeledi.
Durang’in oyununu sevdim. Zeki, neşeli ve duyarlı. Çehov’un sırtına binerek yol almaya çalışan bir kolaj ya da parodi değil. Bir arkeoloji kazısı değil. Restorasyon, rekonstrüksiyon denemesi de değil. Çehov’u ziyarete giden, koluna girip yürüyüşe çıkaran, göl kenarında dinlenip çay içen, sohbet eden özgün bir oyun. Değerbilir, duyarlı, güleryüzlü, incelikli.
Yazarın Çehov’a bir tür manevi sadakat taşıdığını, belki de kendini onun torunu gibi hissettiğini söylesem, çok ileri gitmiş olmam umarım.
Çehov figürlerinden esinlenerek yepyeni bir hikaye kuran; globalizmin ve modernizmin doğurduğu sakıncalarla, sancılarla hesaplaşmaya doğru yürüyen bir oyun. Bir tür yüzleşme, hesaplaşma, hatta yaşadığımız dünyadan bir hesap sorma hali var bu oyunda. Buruk bir başkaldırı sanki…
Çehov “Martı” oyunu için Stanislavski’ye yazdığı bir mektupta “yeni oyunumda bir göl ve çok aşk var” demiş. Ben de diyorum ki “bu oyunda da bir göl var ama hiç aşk yok”…
Tiyatro Pera’nın tiyatromuzda edindiği saygın yeri uzun yıllar korumasını diliyor, ekibimize katkıları ve emekleri için teşekkür ediyorum.