Kast:
Yazan: Coline Serreau
Çeviren: Çetin İpekkaya
Yöneten: Nesrin Kazankaya
Dramaturg: Gökhan Akçura
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz
Dekor-Kostüm: Gürel Yontan
Yönetmen Yrd.: Şafak Eruyar, Zeynep Özden, Eda Yapanar
|
Oynayanlar:
Anne: BİLGE ŞEN
Baba: LEVENT YILMAZ
Tavşan: BAŞAK MEŞE
Bebert: DEVRİM NAS
Jeannot: SEYİT ÖZCAN
Gerard: CÜNEYT UZUNLAR
Bn. Dupperie: ÖZKAN SCHULZE
Lucie: YELİZ DEMİR
Marie: NESRİN KAZANKAYA - GÖKÇE AKYILDIZ
Herve: İBRAHİM ULUTAŞ
Başbakan: LEVENT ÖKTEM
Spiker: CANSU ERMİŞ
|
|
Özet:
Oyun, iki odalı bir apartman dairesinde yaşayan dar gelirli, sevgi ve umut dolu 5 çocuklu bir ailenin ayakta kalma mücadelesini anlatır. Ailenin tek gelir kaynağı, bir fabrika işçisi olan babadır. Yaşamı düzenlemek, sürdürebilir hale getirmek ise anneye kalmıştır. Biri lise, diğeri tıp eğitimi gören iki oğulları Tavşan ve Bebert ile birlikte kıt kanaat yaşamaktadırlar. Ailenin diğer çocukları ise kendi yaşamlarını kurmuşlardır. Marie evli, Jeannot yurt dışında çalışmakta, Lucie ise birlikte yaşadığı Gerard ile evlenmek üzeredir. Babanın maaşı ev ve okul giderlerine yetmemekte, bütçe sürekli açık vermekte, borçlar büyümekte ve eve icra memurları gelmektedir. Traji-komik olaylar örgüsü tüm çocukları, hatta damat adayını bile baba ocağında bir araya getirir. Evin nüfusu 8 kişi olmuştur. Beklenmedik misafirler(!) dışında. Güçlükle ayakta durmaya çalışan aile, artık maddi manevi bir sarsıntı içindedir. Bütün bunlara bir de ülkede gerçekleşen 'askeri darbe' eklenince, ailenin çöküşü kaçınılmaz olur.
|
Basın Bülteni:
TİYATRO PERA’DA YENİ OYUN – TÜRKİYE PRÖMİYERİ / “BİR ÇÖKÜŞÜN GÜLDÜRÜSÜ (TAVŞAN TAVŞAN)
TİYATRO PERA “ÖLÜM ve KIZ” “AMAN AMAN(ÇOCUK OYUNU)” oyunlarından sonra kuruluşunun ikinci yılında “Bir Çöküşün Güldürüsü (Tavşan Tavşan)” adlı oyunla 13 Aralık 2002 Cuma günü saat 20:30’da bir Türkiye prömiyeri gerçekleştirecektir.
Coline Serrau’nun yazdığı “Bir Çöküşün Güldürüsü (Tavşan Tavşan)” adlı oyunu Çetin İpekkaya çevirdi. Nesrin Kazankaya’nın yönettiği oyunun dekor-kostüm tasarımı Gürel Yontan, dramaturgisi Gökhan Akçura, ışık tasarımı Yüksel Aymaz tarafından gerçekleştirildi.
Oyunda görev alan sanatçılar: Bilge Şen, Levent Yılmaz, Devrim Nas, Cüneyt Uzunlar, Başak Meşe, Özkan Schulze, Seyit Özcan, Yeliz Demir, İbrahim Ulutaş, Gökçe Akyıldız, Nesrin Kazankaya.
“Bir Çöküşün Güldürüsü (Tavşan Tavşan)” oyunu, iki odalı bir apartman dairesinde yaşayan dar gelirli bir ailenin ayakta kalma mücadelesini anlatmaktadır. Bir fabrika işçisi olan baba, ailenin tek gelir kaynağıdır. Yaşamı düzenlemek, sürdürülebilir hale getirmek ise anneye kalmıştır. Biri lise diğeri tıp eğitimi gören iki oğulları Tavşan ve Bébert ile birlikte kıt kanaat yaşamaktadırlar. Ailenin üç çocuğu daha vardır. Marie, Lucie ve Jeannot. Üçü de kendi yaşamlarını kurmuşlardır. Marie evli, Jeannot yurt dışında çalışmakta, Lucie ise birlikte yaşadığı Gerard ile evlenmek üzeredir. Babanın maaşı ev ve okul giderlerine yetmemekte , bütçe sürekli açık vermekte, borçlar büyümekte ve eve artık icra memurları gelmektedir. Trajikomik olaylar örgüsü tüm çocukları, hatta damat adayını bile, baba ocağında bir araya getirir. Evin nüfusu artık sekiz kişidir. Beklenmedik misafirler(!)dışında. Güçlükle ayakta durmaya çalışan aile artık maddi manevi bir sarsıntı içindedir. Bütün bunlara bir de ülkede gerçekleşen askeri darbe eklenince, ailenin çöküşü kaçınılmaz olur.
Global dünya düzeninin, ülkeler ekonomisinde neden olduğu krizlerin en net göstergesi, aile içi parçalanmalardır. Bu parçalanmalar giderek ülke genelinde sosyal huzursuzluk ve patlamalara yol açtığında ise, sistemi koruma aracı olarak askeri darbeler söz konusudur. Bundan en büyük zararı gören ve en büyük çöküntüyü yaşayan da kuşkusuz orta sınıf, küçük burjuvalar olacaktır.
Fransa’nın en önemli sanatçılarından biri olan Coline Serrau, tiyatro yazarlığı, yönetmenliği, oyunculuğu yapmaktadır. Ayrıca sinema senaristi ve yönetmeni olarak pek çok önemli filme imza atmıştır. Trajik olanı, çarpıcı komik ögelerle buluşturarak, naif bir üslupla yazdığı bu oyunuyla C. Serrau, Avrupa’nın tüm tiyatro merkezlerinin repertuarlarında yer almıştır. “Bir Çöküşün Güldürüsü(Tavşan Tavşan)” 90’lı yıllarda Paris’te “Comedie Française”de, Cenevre’de “Theatre de Genéve”de ve Berlin’de “Schiller Theater”da iki sezon kapalı gişe oynamıştır. Fantastik ögelerle bezenmiş öyküde yaşama sıkı sıkıya bağlanmış aile bireyleri, çözümsüzlüğün çözümünü bulacakları inancı ve umudundadırlar.
|
Basından:
Bir Çöküsün Güldürüsü (Tavsan Tavsan) - 17 Ocak 2003, Milliyet, Kenan Yasar
Yönetmen Nesrin Kazankaya’nin sahneye koydugu "Bir Çöküsün Güldürüsü", 1980’lerden günümüze kadar dünyanin yasadigi degisimi hicveden bir güldürü. Yaklasik 20 yillik bir geçmise dönüp baktigimizda, ülkeler arasi sinirlari ortadan kaldiran bir çok gerçekle karsi karsiya kaldigimizi görüyoruz. Bir yanda basta ABD olmak üzere gelismis ülkeleri içine alan ve "Yildiz Savaslari" rüyasina kadar uzanan bir silahlanma çilginligi, öte yanda gittikçe fakirlesen ve dünya nüfusunun büyük bir kismini kapsayan akil almaz bir insanlik drami. Iste adina ‘sistem’ denen bu gerçek, "Bir Çöküsün Güldürüsü"nde, ne tuhaftir ki gelismis bir ülkenin semalarindan yansitiliyor.
Evet, oyun Fransa’da geçiyor. Ne kadar gelismis de olsa, yukarida saydigimiz gerçekleri, önce kendi insanlariyla, ardindan da tüm dünyayla yüzlestiriyor. Büyüteci biraz daha yakinlastirdigimizda, yüzlesme ve hesaplasmalar ülkenin küçücük bir noktasinda odaklaniyor. Orta halli bir Fransiz ailesini temsil eden bu nokta, sahne üzerinde koskocaman bir dünya gerçegine dönüsüveriyor. Isçi sinifindan gelme, bes çocuklu bu aile, bütün gelgitleriyle kelimenin tam anlamiyla ayakta kalma mücadelesi veriyor. Aile içindeki en büyük sorunsa icra memurlariyla köse kapmaca oynayan geçim sikintisi. Bütün aile, maasina bir türlü zam gelmeyen isçi bir babanin eline bakiyor. Babanin isten atilmasiyla büyük bir ivme kazanan ve aileyi uçuruma sürükleyen felaketler birbiri ardina gelmeye baslayinca oyun absürd bir düzleme giriyor.
Bütün olup bitenler kara mizah ögeleriyle örülü bir düzlemde, söz ve durum komikleriyle bezeli bir süzgeçten geçirilerek sunuluyor. Yönetmen bu noktada anlatimi tek düzelikten kurtarmak ve güçlü kilmak için birtakim yöntemler denemis. Örnegin bas karakterlerin monologlarini interaktiflestirmeyi tercih etmis. Seyirciyi gerçeklerle yüzlestirmek adina monologlari diyaloga dönüstürmüs diyelim. Dogrusu bu durum, oyunu didaktik bir düzleme tasimaktan ve kisirlastirmaktan baska hiçbir ise yaramamis!
Su açikça görülüyor ki, tiyatronun düsündürücü olma boyutunun, eglendirici olma beklentisinin önüne geçmesi imkânsiz. Konu ne olursa olsun, seyirci, bir yandan eglenirken, diger yandan gerçeklerle yüzlesmek gibi bir gayret içerisine girmiyor. Böyle olacagina inanmak da pek mümkün degil. Iste tam da 21. yy.’a girdik dedigimiz anda bir dünya gerçegi daha!
Oyunu sahneye koyanlar ve seyirciler olarak neleri sorguluyor ve nelere tepki gösteriyoruz? Bu belki hâlâ tartisilir. Ama su bir gerçek ki, duyularin körlestigi noktada algilar ve bilinç devreye giriyor ve gülmek zorlasiyor!
|
Yönetmenin Önsözü
TIYATRO PERA
ve birinci yil tamamlanmadan ...
“Bir Çöküsün Güldürüsü (Tavsan Tavsan) ”, 21. yüzyilin, herseyin ekonomiyle açiklandigi; insan ve degerleri yerine paranin ve çikarlarin egemen oldugu; ülke sinirlarinin dünya imparatorluguna dogru yavas yavas ortadan kalktigi “Yeni Dünya Düzen”ine, tiyatrodan komedi diliyle bir baskaldiri bence. Küresellesme, insanlik yararina büyük bir adimsa, giderek artan yoksulluk, açlik sinirindaki insan sayisinin artmasi, gelir dagilimindaki uçurumun giderek büyümesi, gözetim toplumlari haline gelmek ve geleceginden endiseli, korkulariyla yasayan ve bu nedenle radikal egilimlere yönelen insan modelinin olusmasi nasil açiklanabilir?
Komediyle bulusabilmemi, her zaman neyin komik olarak ele alindigi belirlemistir. Fransiz bir yazarin, ülkemizde de hemen yanibasimizda görebilecegimiz bir aileyi ve yasadiklarini; trajik olani, çarpici komik ögelerle bulusturarak, naif bir üslupla anlatmasi, bu oyunu seçmemiz için yeterli oldu.
Oyunda arka arkaya dizilen yoksulluk, issizlik, kara silah ticareti, darbe, yalnizlik, televizyon gibi yabancisi olmadigimiz konular; bu hala sevgi ve umut dolu naif insanlarin çöküse dek giden maceralarinin anlatimi için kullanilmakta. Izleyicinin oyun figürleriyle özdeslesip, komedi ögeleriyle ve açik biçim anlatim üslübuyla yabancilasacagi oyun, bence günümüz modern tiyatrosu için güzel bir örnek olusturuyor..
Tiyatrodaki en büyük basarinin istikrar haline geldigi bir ülkede yasiyoruz. Ödenekli tiyatrolarda bu istikrar, repertuvar anlayisi ve hangi sanat yönetmeni ile yola devam edilecegi sorusu iken; bu, özel tiyatrolarda “bu sezon da bir oyun yapiyor musunuz?”a dönüsmüs durumda. Ekip anlayisi, ayni oyuncularla yola devam etmek de bir lüks oldu. Tiyatro Pera’da kalici bir ekiple çalismak üzere yola çiktik ve devam ediyoruz.. Birinci yilimizi doldurmadan, “Ölüm veKiz”, çocuk oyunu “Aman Aman” ve yeni oyunumuz “Bir Çöküsün Güldürüsü” olmak üzere 3 oyun sahneledik. Tiyatro Pera’da, 4 yillik egitim veren “Pera Tiyatro Okulu” mezunu ögrencilerimizle birlikte oynamaktan gurur duyuyoruz ve bu çok heyecanli bir birliktelik.
Bazi oyunlar vardir, oyuncusunu bulmadan sahnelenemez. “Bir Çöküsün Güldürüsü (Tavsan Tavsan)” oyunu da, Devlet Tiyatrosu oyuncularindan Bilge Sen ile el sikistiktan sonra sahnelenme karari alinmis bir oyundur. Konuk oyuncu olarak bizimle çalisan Bilge Sen’in bu yil “40.Sanat Yili”. Böyle onurlu bir kutlamayi Tiyatro Pera’da yasadigimiz için çok mutluyuz. Tiyatro sevgini, güler yüzlü yaratici oyunculugunu, yetenegini sergilemeyi sürdürecegin nice tiyatro sezonlari diliyoruz sana Bilge Sen! Tiyatro Pera’ya varliginla katkida bulundun.
Oyundaki televizyon kayitlari için TV 8’e ve tiyatrosever sevgili Serpil Boydak'a, haber müdürü Naim Burak Elçi’ye, Korgün Özfiliz’e, Özkan Özcan’a ve sevgili dostum Mine Vargi’ya Tiyatro Pera adina tesekkür ediyorum.
Nesrin Kazankaya Tiyatro Pera Sanat Yönetmeni
|
Yazarin Özgeçmisi
COLINE SERREAU
Jean-Marie Serreau ve Geneviève Serreau’nun kizi; tiyatro ve sinema yönetmeni, oyuncu, besteci, senarist Coline Serreau 1947’de Paris’te gösteri dünyasinin içinde dogdu.
Babasi, Ionosco, Genet ve Beckett oyunlarini ilk yorumlayan tiyatro yönetmenlerinden biriydi. Annesi ise yazardi.
Edebiyat egitiminin yaninda konservatuvarda org ve müzikoloji egitimi aldi. Oyunculuk egitimi alirken, trapez çalismalari yapti. Ilk kez 1970’de sahneye çikti ve Comédie Française’de stajyer oyuncu olarak çalismaya basladi.
1973’te ilk senaryosunu yazdi. 1975’te ilk kisa metrajli televizyon filmi “Randevu”yu çekti. 1973’ten beri senaryolar yazip filmler çekmesinin yaninda aktristlik ve oyun yazarligina da hiç ara vermedi. Pek çok oyunda rol aldi ve pek çok tiyatroda çalisti. 1976’da Avignon Festivali’nde Shakespeare’nin“Size Nasil Geliyorsa” oyununda Rosalinda’yi oynadi. Ilk uzun metrajli filmi “Kadinlar ne isterler”, 1977’de Cannes Festivali’nde gösterilmesiyle basarili ve feminist bir yazar olarak üne kavustu. “Neden olmasin” adli ikinci filmini 1977’de çekti.
1979’da önce ‘Avignon Festivali’nde ardindan Italya’da, Bertolt Brecht’in “Kafkas Tebesir Dairesi” adli oyununda, Grusche’yi oynadi. 1979’da televizyon için Islam ve kadinlar ile ilgili “Islamin Büyükanneleri” adli bir belgesel çekti. Ayni yil Sofokles’in “Kral Oidipus”unu RAI kanali için uyarladi.
1984’te “Tavsan Tavsan” ve “Verdure Tiyatrosu” adli oyunlari yazdi. 1985’te haftalarca gise rekoru kiran, Fransa’dan sonra Amerika’da “3 Adam ve Bir Bebek” adiyla yeniden çekilen,
“Üç Adam ve Bir Besik” filmi ile “César - En Iyi Film” ödülünü aldi. Ayni yil Benno Besson, Cenevre’de ve Paris “Comédie Française”de “Tavsan Tavsan” oyununu sahneledi. C. Serreau Anne’yi oynadi. 1989’da “Romuald ve Juliette” adli, beyaz bir adam ve 5 çocuklu zenci bir kadin arasindaki imkansiz aski anlatan senaryosunu filme çekti. 1990’da“Quisaitout ve Grobêta” ve “Ben Eski Bir Denizciyim”; 1997’de ise “Yaz Salonu” adli oyunlari yazdi 1992’de “César -En Iyi Senaryo Ödülü”nü alan, tüm fransizlarin gözdesi “Kriz” filmi ise, parçalanmis ailelerin, bosanmanin ve issizligin damgasini vurdugu bir dönemi konu almisti. 1994’te Isviçre’de ve Fransa’da kendi oyunu “Quisaitout ve Grobêta”da oynadi ve oyun, Paris’te 4 tane “Mollière” ödülü ile taçlandirildi.
“Tavsan Tavsan”, Berlin “Schiller Theater”da Benno Besson’un rejisiyle kapali gise oynandi. Coline Serreau, daha sonra kendi müzikali “Yaz Salonu”nu yönetti ve oyunda rol aldi. Tüketim toplumunun asiriliklariyla yagmalanmis bir gezegeni anlatan “Güzel Yesil” filminde, bu gezegeni kesfeden bir uzayliyi kendisi oynadi. 2000 yilinda Paris’te “L’Opera National” de Johann Strauss’un “Yarasa” adli operetini sahneledi. 2001’de çektigi, tecavüzün ve köleligin vahsi evreninde, cesareti olmayan bir toplumu açiga vuran 8. filmi “Kaos”, Serreau’ya, basta en iyi senaryo ve en iyi yönetmen olmak üzere 6 dalda César ödülü getirdi. “Fransiz Yazarlar, Yönetmenler ve Yapimcilar Dernegi”ne baskan seçildi. 2002’de Rossini’nin “Seville Berberi”ni Paris’te “L’Opera National”de sahneledi.
68 kusaginin, mücadeleci, feminist ve toplumcu tiyatro ve sinema insani Coline Serreau, yazdigi, yönettigi ve oynadigi tiyatro ya da filmlerde sosyal çeliskileri büyük bir ustalikla islemistir. Serreau, Fransa’da sag görüsün iktadara gelmesi ve kendi sanat yasami üzerine sunlari söylemektedir:“ Bence Fransa’da sag görüsün iktidari geçici bir durum. Yeniliklere açik bir dönemin habercisini bekliyoruz. Kaygilarim giderek büyümekte. Ancak içimdeki mizah duygusunu hiç yitirmiyorum. Beni umutsuzluktan onun kurtaracagina inaniyorum.Kalici bir seyler yazmak üzere yola çikarim. 50 yil sonra birilerinin yazdiklarimi yeniden ele almak, çalismak için nedenleri olsun isterim. Bu sinema için de tiyatro için de böyledir.Tiyatroda oynamayi seviyorum. Seyirciyi sikmaya hakkimiz olmadigini düsünüyorum. Her gece yeniden deniyorsunuz, sorguluyorsunuz, kendinizi test ediyorsunuz. Seyirci ile birlikte ögreniyorsunuz, bir rolü derinlestiriyorsunuz, her seyi ve en önemlisi deneyimleri yogunlastiriyorsunuz. Her gün. Sinemadaysa fabrikasyon sözkonusu; seyirciye ulasmasi çok daha geç ve güç oluyor. Iste bu yüzden, seyirciyle karsilasmak, iletisim kurmak için tiyatroya ihtiyacim var. Sinema için bile buna ihtiyacim var”
|
Rakkamlarla Küresellesme
Küresellesme
- Küresellesme ya da globalizm aslinda 1500’lerde Avrupa sömürgecilik dönemiyle baslayan bir ekonomik dönüsüm.Küresellesme terimi yeni ama kökleri sömürgecilik tarihine uzanan eski bir süreç.
- Ingiliz sömürgeciliginin ünlü savunucularindan Cecil Rhodes 1890’larda savunmasini kisa ve özlü söyle yapiyordu: “Kolayca hammadde elde edebilecegimiz, ayni zamanda sömürgelerin yerli halkinin sagladigi ucuz köle emegini sömürebilecegimiz yeni topraklar bulmaya mecburuz.Ayrica sömürgeler, kendi fabrikalarimizda üretilen fazla mallardan kurtulmak için de bir kanal olusturacaktir.” (1)
- Dünya Bankasi günümüzde küresellesme olgusunu söyle tanimliyor:
“Kuresellesme, genel olarak insanlar, toplumlar ve ekonomiler arasindaki giderek gelisen iliskiler bütünü olarak açiklanabilir. Bu karmasik iliskiler agi, iletisimin, ulasimin, zengin ve fakir ülkeler arasi para ve akil alisverisinin zorunlu bir sonucudur.” (2)
- Küresellesme egilimi nasil açiklanabilir? Genel olarak küresellesme, büyük, dogal bir fenomen gibi bizi ezip geçen ve yasamlarimizi etkili bir sekilde yeniden biçimlendiren, önlenemez ve geriye çevrilemez bir süreç gibi resmediliyor. Bu yaklasima göre küresellesme yeni teknolojik gelismelerden dogar. Teknolojik degisim kendi basina küresellesmenin nedeni ise, bu durumda sosyal karsi çikislarin bir anlami olamaz. Sezgisel olarak bu tür bir teknolojik determinizmin neden geçerli olmadigini anlamak kolaydir. Eger teknoloji küresellesmenin ardindaki itici güç ise, I.Dünya Savasindan sonraki on yillar boyunca uluslararasi ticarette, 1914 öncesine kiyasla yasanan daralmayi nasil açiklayacagiz? (3)
- Artan teknoloji, sadece modern toplumun gözetim toplumu oldugunun altini daha koyulastirmis ve ekonomiden daha çok gözetimi küresellestirmistir. Elektronik teknolojilerin sagladigi en büyük avantaj, gözetimin daha verimli daha etkin bir sekilde daha derine sizmasidir. (4)
- Gözetim ve denetim sürekli bir kriz fikriyle mümkündür. “Sürekli kriz, herkesin ve herseyin merkezi yönetimin aracilari tarafindan sürekli denetlenmesini hakli gösterir. (5)” Kimbilir, belki de küresellesen sürekli krizlerdir? Küresellesmeye giden yolun enformasyon devriminin taslariyla dösendigi bir gerçektir. (6)
- Nasil 19.yy’datarim toplumundan sanayi toplumuna dogru büyük bir zihinsel ve ekonomik dönüsüm yasandiysa, içinde yasadigimiz bugünlerde de gene böyle büyük bir dönüsüm yasanmakta ve sanayi sonrasi bir topluma geçilmektedir. Buna göre bu yeni dönemde, sanayi toplumuna ait bazi kavramlar ve kurumlar – aile, devlet, çalisma vb – yeni olusumu açiklamakta ve kavramakta yetersiz kalmakta, ortaya çiktiklari dönemdeki hayatì islevlerini yitirip kabuk kurumlar haline dönüsmektedir. (7)
- Küresellesme beraberinde getirdigi rekabet anlayisi ile birlikte, rekabet edebilenler ve edemeyenler, yani küresellesenler ve küresellesemeyenler arasinda büyük bir uçurum yaratmistir. Küresellesenlerin tarafindan bakildiginda küresellesme refah ve çok kazanmak anlamina gelmektedir. Oysa küresellesemeyenler küresellesmeyi “sahneyi düzenleyenin de, hayat oyununun kurallarini koyanin da ‘küreseller’ oldugu bir dünyada (8)” hayatin disinda kalarak yasamakta ve yeni dünya düzeni denen olusumda sadece kaybedenlerden olusan büyük bir kalabalik teskil etmektedirler. Bahsedilen esitsizlik hem uluslarin içinde hem de uluslar arasinda hissedilmektedir. Küresellesenler dünyanin her kösesinde zamani ve mekani asan hayat tarzlari ile uluslarüstü homojen bir yapi sergilerken; küresellesemeyenler onlarin aksine daha da yerelleserek, ironik bir sekilde hizla artan bir sefalette küresellesmektedirler. Küresellesmeciler bu sürecin kendi iç mantigi geregi bir süre sonra refahi genis halk kitlelerine yaymak zorunda oldugu görüsündedirler. Galiba mesele kaybedenler ve kazananlar olmasi degil, tarihte ilk defa kazananlarla kaybedenler arasindaki uçurumun bu denli açilmasidir. Küresellesmenin zaman ve mekanda getirdigi hareketlilik en çok ve en az kazananlan arasinda yüksek bir potansiyele sahiptir. Yoksulluk ve sefalet ithal edilmektedir. Küresellesenlerin özgür seçimleri ‘öteki’lerin kötü kaderi olmaktadir. Küresellesmenin kaybedenlerin kayiplarini zaman içinde telafi edip edemeyecegine daha yakindan bakalim:(9)
Dünya nüfusu: 6.157.400.560 (Haziran 2001)
Toplam Cografi Alan: 510.072.000 kilometre kare
Toplam Ülke Sayisi: 267
Ortalama ölüm yasi: 63.79
Ortalama yillik gelir: 7.200 $
1955’te 2.8 milyar olan dünya nüfusunun yillik 80 milyon artisla 2025’te
8 milyar olacagi düsünülmektedir.
YOKSULLUK
· 1980’lerin basindan bu yana IMF ve Dünya Bankasi tarafindan gelismekte olan ülkelere sunulan “ekonomide istikrar ve yapisal uyum programlari”
yüz milyonlarca insanin yoksullasmasina yol açti. Bu programlar ulusal paralarin istikrarsizlasmasini ve gelismekte olan ülke ekonomilerinin çöküsünü hizlandirdi.Yurt içi alim gücü azaldi; kitliklara, saglik kliniklerinin kapanmasiyla verem, sitma, kolera gibi bulasici hastaliklarin yeniden ortaya çikmasina yol açti. Okullarin kapanmasiyla yüz milyonlarca çocuk
ilkögretim hakkindan yoksun kaldi. Dünya Bankasi kurulus tüzügünün “yoksullukla mücadele ve çevre korumaciligi”ni içermesine karsin,
bu kurumun büyük ölçekli hidro elektrik ve tarimsal sanayi projelerine verdigi destekle, milyonlarca insanin yerlerinin zorla degistirilmesine ve tahliye edilmelerine yol açan ormansizlasma ve dogal çevrenin tahrip olmasi sürecini hizlandirdi. (10)
· Küresel ekonomik üretim 1950’den bu yana yaklasik 5 kat artarak 3.8 trilyon dolardan 18.9 trilyon dolara siçradi. Dünyanin dogal sermayesinin bütün insanlik tarihi boyunca tükettigimizden daha fazla bir kisimini bu kisa sürede tüketildi. (11)
· IMF’in “Dünyanin Görünümü” adli 2000 yili raporu, geçen yarim yüzyilda dünya nüfusunun beste birinin yasam kalitesinin mutlak olarak düstügünü yaziyor. IMF Arastirma Baskan Yardimcisi Flemming Larson yoksullugun yayginlasmasini “20.yüzyilin en büyük ekonomik basarisizliklarindan biri” olarak niteliyor.
- Dünya nüfusunun en zengin %20’si, küresel kaynaklarin %80’ini sahipleniyor. En fakir %80’i ise dünya kaynaklarinin %5’i ile geçinmek zorunda kaliyor.
- Küresel servetin yalnizca %22’si, dünya nüfusunun %80’ini olusturan sözde ‘gelismekte olan’ ülkelere ait.
- Birlesmis Milletler verilerine göre 1990 yilinda en yoksul ülkeler grubunda 36 ülke varken, bu sayi 2000 yilinda 48’e yükseldi. 89 ülke, 10 yil öncesine göre çok daha yoksul bir durumda.
- Dünya Bankasi verilerine göre, dünya nüfusunun yarisindan fazlasini olusturan yoksul ülkelerin milli gelirleri toplami, dünya gelir toplaminin yalnizca %6’sini olusturuyor.
- Dünya nüfusunun altida birini olusturan gelismis ülkeler, dünya zenginliklerinin %80’inden fazlasini aliyor.
· 1960’ta dünya nüfusunun en zengin %20’sini kapsayan ülkelerle, en yoksul %20’sini barindiranlar arasindaki kisi basina gelir farki 30 kat iken, 1990’da 60 kata, 1995’te ise 74 kata çikti. 2001 yilinda ise bu fark 82 kata çikmistir.
· 1970’lerde en yoksul ülkelerin %20’sinin küresel servetten aldigi %2.3’lük pay, bugün %1.4’e düsmüstür.
- Yoksul ülkeler grubu 1980’de dünya nüfusunun %36’sini olusturup, dünya gelirinin %6.3’ünü aliyordu. 2000 yilinda dünya nüfusunun %40.6’sini olusturup, dünya gelirinden aldiklari pay %3.4’e geriledi.
- Dünyadaki en büyük 100 ekonomik birimden 51’i sirket, yalnizca 49’u devlet. General Motors ya da General Electric’in yillik cirosu, Suudi Arabistan’in ya da Polonya’nin ya da Danimarka’nin GSMH’sindan çok daha büyük. Ford sirketlerinin yillik cirosu ise Polonya ya da Endonezya ya da Danimarka’nin GSMH’sindan büyük. ABD’nin 1 yillik Pepsi Cola ve Coca Cola tüketim harcamalari, nüfusu 100 milyonu askin Banglades’in ulusal gelirinin yaklasik iki kati.
- Dünyanin en zengin 3 Amerikali patronun eristigi zenginlik, en yoksul 48 ülkenin toplam servetinden fazla.
- 358 en zengin küresel insanin toplam serveti, en yoksul kesimden 2.3 milyar (dünya nüfusunun %45’i) insanin toplam gelirine esittir. Bu kisilerin servetinden %1’lik bir vergi, dünyadaki tüm okulsuz çocuklarin egitimini karsilayabilmektedir.
- Paris’te orta sinif bir ailenin geliri, Güneydogu Asya’da kirsal kesimde yasayan bir ailenin gelirinin 100 katidir. New-York’lu bir avukatin 1 saatlik geliri, Filipinli bir köylünün 2 yillik gelirine denk.
- Avrupa Komisyonu, dünyadaki toplam yoksul insan sayisini 1980 yilinda
30 milyon; 1987’de 44 milyon; 1990 yilinda 52 milyon olarak belirledi.
- 280 milyon nüfusu olan ABD’de yoksulluk orani %12.5. Yaklasik 33 milyon insan yoksulluk sinirinin altinda bir gelirle yasamak zorunda.
- 6 milyardan fazla dünya nüfusunun 500 milyonu rahat içinde yasiyor. Yaklasik 5.5 milyari yoksulluk içinde kivraniyor.
- Dünyada tam 3 milyar insan, günde 2 dolarin altinda gelirle yasamaya çabaliyor. Bunlarin içinde 2 milyar insan ‘kara yoksulluk’ denilen günde
1 dolarin altinda gelirle yasiyor.
- Dünyadaki hemen her ülke kendi nüfusu için gerekli besin üretim kapasitesine sahip ancak gerekli üretim gerçeklesemiyor. Yeterli üretim gösteremeyen ülkelerin çogu Sahra Afrika’sinda yer aliyor.
- Bugün itibariyle dünyada 815 milyon kisi açlikla savasiyor. Bunun 300 milyonu çocuk. Her 4 saniyede, bir insan açliktan ölüyor. Yani günde 24 bin insan açlik nedeniyle yasamini yitiriyor.
- Dünyadaki aç insan sayisini 2015 yilina dek yari yariya azaltmak, 400 milyon insanin, 150 milyon çocugun yasamini kurtarmak için gerekli olan para 24 milyar dolar. IMF’in Güney Kore’ye verdigi kredinin yarisi.
- Dünyadaki en zengin 227 kisiden yilda %4 oraninda vergi alinmasi, dünyadaki açlik ve temel saglik sorunlarini asgari düzeyde çözmek için yeterli.
- Gelismekte olan ülkelerde 1000 çocuktan 91’i bes yasina gelmeden ölürken, bu rakam ABD’de 1000 çocukta 8.
- Dünyada 177 milyonu çocuk olmak üzere toplam 800 milyon kisi yetersiz besleniyor. Bunun 777 milyonu gelismekte olan ülkelerde.
- Her yil 12 milyon çocuk yetersiz beslenme ve buna bagli hastaliklar yüzünden ölüyor.
- Dünyada 1 milyar kisi temiz içme suyu bulamiyor. Her yil 2.2 milyon kisi kirli su kullanim nedeniyle yasamini yitiriyor.
- Dünyada 2.4 milyon kisi temel saglik hizmetlerinden yoksun.
- Dünyada yilda 585.000 kadin, düsük ya da dogum yüzünden yasamini yitirmekte. Ölüm riski Avrupada 1400, Asya’da 65, Afrika’da 16 kadinda bir.
- Gelismekte olan ülkelerde 60 milyonu kiz olmak üzere toplam 100 milyon çocuk temel egitimden yoksun.
- Dünyada üçte ikisi (583 milyon) kadin olmak üzere toplam 875 milyon kisi okuma yazma bilmiyor.
ISSIZLIK
- Küresel nüfus egilimleri dünyanin 2050 yilina kadar her yil 30 milyon yeni is imkani yaratmasi gerektigini gösteriyor. ILO’ya göre dünyadaki is gücünün yaklasik üçte biri yani bir milyar insan daha simdiden issiz ya da vasiflarinin altinda bir iste çalismakta. (12)
- Issizlik orani dünyada 1920’de %5.2, 1930’da 8.7, 1932’de ise 23.6’ya ulasmistir. 1944’de bu oran %1.2’ye inmistir. 2002’de issizlik orani %5.3 olarak saptanmistir.
- Dünyada 1919-29 arasinda teknolojik gelisim yoluyla kisi basina düsen üretim yaklasik %45 artmis ve bu dönemde yarim milyon kisi issiz kalmistir.
1922-28 arasinda isletmelerin birlesmesiyle issizler yigini olusmustur. ABD’de 1959 sirket birlesmeler sonucu 201 sirkete indirgenmistir.(14)
- ABD’de makinenin tarima girisi ile üretim 1919-29 yili arasinda insan basina %25 artis göstermis ve bir milyon üzerinde ziraat isçisi, özellikle 20-30 yas arasindakiler, sehirlere göç etmistir.
- Makinenin sigara üretimine girisiyle birlikte 30.000’den fazla isçi issiz kalmis, ancak isgücü %40 artis göstermistir. Tasimacilikta, ormancilikta ve tarimda da ayni durum sözkonusudur.
- 1920- 1931 arasinda teknolojik gelisim ve rasyonalizasyon nedeniyle fabrikalardan 3 milyon isçi çikarilmistir.
- 1914 ve 1927 senelerinde çalisma saatleri, petrol tasfiyehanelerinde %82 ve otomobil temizleme islerinde %292 yükselme göstermistir.
- 1929’daki “Büyük Ekonomik Kriz” ülkelerin ekonomik bagimliligini ortaya çikarmistir. Wall Street’deki iflas, ekonomik çöküsü kisa sürede tüm kitalara yayar. 2 yil krizden sonra sanayilesmis ülkelerdeki is gücünün %25’i issiz kalmistir. (13)
- Bugün dünyada geçici ve sürekli toplam yaklasik 1 milyar insan issiz. 2010 yilinda dünya genelinde 500 milyon kisinin çalisma saflarina katilmasi bekleniyor. Bunun için 500 milyon yeni is gerekiyor.
- Birlesik Devletler 1970-96 yillari arasinda istihdamini %58 artirirken, Avrupa ancak %12 artirabilmistir. Yani bir baska deyisle ABD 47 milyonluk is yaratmasina karsilik, Avrupa ancak 12 milyon is yaratabilmistir .
- Yüksek düzeyde seyreden issizlik oranlari, 1980'lerden sonra sadece gelismekte olan ülkelerin degil, gelismis olan ülkelerinde problemi haline gelmeye baslamistir. OECD ülkelerinde son yillarda issizlik oranlari ortalama olarak % 7-8 'lerde seyretmesi buna isaret etmektedir.
- Avrupa ülkelerinde 1983-96 yillari arasinda issizlik oranlari ortalamasi, %6.5 olan ABD ortalamasindan yüksektir. Örnegin; Ispanya’da % 19.7 ile en yüksek iken, Isviçre de % 1.8 ile en düsük, Avusturya da % 3.8, Norveçte % 4.2, Isveç'te % 4.3, Almanya da % 6.2 olmustur. Bu ülkelere göre çok daha esnek bir emek piyasasina sahip oldugu varsayilan Ingiltere % 9.7'lik issizlik oraniyla Avrupa ortalamasinin üstündedir.
- Avrupa Birligi’nde 16 milyon issiz bulunmaktadir. 50 milyon insan yoksulluk içinde yasamakta.
- 2000 yilinda AB ülkelerinde issizlik orani %9.2 iken , ayni çati altindaki Fransa’da %11.3. Bu oran ABD’de %4.2, Japonya’da %4.7
- Issizligin daha düsük oldugu ülkelerde, emek piyasalarinin esnek olmamasi çok dikkat çekicidir. Bu nedenle Avrupadaki issizligi, emek piyasasinin katiliklariyla açiklamak çok güçtür.
- ABD’de Daimler-Chrysler 29. Ocak. 2001’de Detroit’te 26.000 kisiyi isten çikardi.
- 17.Temmuz.2001’de Phillips Hollanda’da 4.000, 24.Nisan’da ise Motorola Iskoçya’da 3.000 kisiyi isten çikardi.
- Agustos 2001’de Japon Hitachi firmasi 14.700 kisiyi, Toshiba ise 20.000 kisiyi isten çikardi.
- 11 Eylül terör saldirisi, ABD ve dünya ekonomisinde büyük bir sarsinti yasatti. ABD’de Eylül ve Ekim aylarinda tüm isyerlerinde toplam 490.524 kisi isten çikarildi. Bunun 442.999 11 Eylül saldirisindan sonra gerçeklesti.
- ABD’de 2000 yilinin tamaminda 613.960 kisi isten çikarilirken, bu sayi 2001 Kasim ayinda 1.613.880 kisiye çikti.
- ABD’deki 11 Eylül terör saldirilarindan sonra hava araçlari yapim sirketlerinden Boing 30.000, Honeywell 6.500, Rolls-Royce 5.000 isçi çikardi.
- Dünyanin en büyük ikinci otomobil üretim sirketi Ford, 2002 yili basinda ABD’de 20.000 çalisanin isine son verdi.. 40 ülkede 345.000 kisi çalistiran Ford, 2002’nin sonuna dek 35.000 kisilik isgücünü azaltmayi planladi. Ford’un yeni baskani W.Clay Ford Jr. bu konudaki görüslerini söyle açikladi: “Çok aci ama gerekli!”
- 2002 yilinda GM/OPEL Yönetimi, Avrupa tesislerinde yaklasik 10.000 isçinin çikarilmasi anlamina gelen, toplam 4 milyar mark tasarruf karari almistir.
- Siemens Ekim 2002’de yaptigi açiklamada, Almanya genelinde 3600 isçiyi çikarmayi planladigini, dünyada ise geçen yildan bu yana 17.800 isçiyi isten çikarmak zorunda kaldigini bildirdi.
- Bilgisayar teknolojisinde dünyanin en büyük sirketi olan IBM’de dünyada toplam 319.000 kisi çalismakta. 2002 yilinda önceden planlanan sayinin iki kati olan 15.600 kisi isten çikarildi.
- ILO’nun son verilerine göre her yil 2 milyon isçi is kazalari ve meslek hastaliklari sonucu hayatini kaybetmekte.
· ILO raporuna göre 5 ve 14 yas arasi 246 milyon çocuk okula gitmek yerine, yaslarina uygun olmayan, saglik ve gelisimlerini olumsuz etkileyen islerde çalistirilmakta. Bu sayi, neredeyse 280 milyon olan toplam ABD nufusuna denk. Günümüzde dünyadaki her 6 çocuktan biri bu durumda.
SILAHLANMA
- Istatistikler silah sanayiinden elde edilen karlarin, özellikle kuzey ülkelerinin GSMH’larinin büyük bölümünü kapsadigini gösteriyor. ABD 283.1 milyar dolarlik silahlanma harcamasiyla, dünya harcamalarinin %35’ini; Rusya 56.8 milyar dolarla %6.9’unu; Japonya 40.4 milyar dolarla %5’ini; Çin 39.9 milyar dolarla %4.9’unu; Fransa 37.9 milyar dolarla %4.6’sini; Ingiltere 36.9 milyar dolarla %4.5’ini olusturuyor.
- Dünya askeri harcamalari 1908’de 123 milyar dolar; 1948-53 arasi 282 milyar dolar; 1968’de 418 milyor dolar; 1980’de 567 milyar dolara ulasmisti. 1945-80 arasinda toplam 10 trilyon dolar harcanmisti.
- Dünyada bir yilda legal olarak 900 milyar dolarlik silah üretimi ve ticareti yapiliyor. Bunun 400 milyar dolari ABD’de, 57 milyar dolari da Rusya’da.
- Dünyadaki askeri harcamalar 800 milyar dolarin üstünde. Gelismis ülkelerin dünya silah satisindaki payi % 90’in üstünde. 400 milyon insani açliktan kurtaracak paranin tam 40 kati, silahlanmaya harcaniyor.
- Dünyada egitime 7 milyar, savunma harcamalarina 781 milyar harcaniyor.
- ABD, dünya silah yapim ve ihracatinin yarisini elinde tutmakta. Devlet kontrolünde üretilen 550milyon atesli silahin 250 milyonu ABD’de üretilmekte.
· ABD Silah Kontrol Merkezinin verilerine gore, dünya silah sanayiinde toplam ihracat, silahsizlanma anlasmalarini izleyen 1994-96 yillari arasinda dahi 119.56 milyar dolari asti. Bu rakamin 68 milyar dolarlik payina sahip olan ABD, Orta Dogu ülkelerine 44.5 milyar dolar; Bati Avrupa’ya 22 milyar dolar, Dogu Asya’ya 25.5 milyar dolarlik silah satti. Bu satis ABD’nin GSMH’sina 32 milyar dolar katti. Ayni dönemde Ingiltere’nin silah satisindaki payi 16.6, Rusya’nin 8.5, Fransa’nin 6.7, Almanya’nin 4.1, Çin’in ise 2 milyar dolar tutarindaydi.
· 1998’de en büyük 100 silah üretici sirketin satislari toplami 155 milyar dolardi.
- Savaslardan etkilenen ülke sayisi 1980’lerde yilda ortalama 5 iken, bu rakaim 2000’de tam 22’ye çikti.
- Son 10 yilda savaslarda 5 milyon insan can verdi.
· 90’li yillarda savaslarda ölen insanlarin %90’inini siviller olusturdu. Bunun %80’i, savasin en büyük kurbanlari olan kadin ve çocuklardi.
· 1980-88 Iran-Irak savasinin maliyeti, 1985’de yaklasik 416 milyar dolara ulasmisti. 1990-91 Körfez savasi 1 yilda 676 milyar dolara maloldu. Çevresel zarar gözönüne alinmamistir. Güney Afrika’daki savaslarin maliyeti Angola’da 30 milyar dolar, Mozambik’te 15 milyar dolara ulasti. Orta Amerika’da 1980-89 yillari arisinda El Salvador ve Nikaragua’da savaslar toplam 3..6 milyar dolar bütçe çikardi.
· Savas sonrasi yeniden yapilanma, küresel baris ve silahsizlanma harcamalari için (Mayin temizleme, nükleer, konvansiyonelve kimyasal silahsizlanma, mültecilerin geri dönüsü, üslerin kapanmasi, savas suçlulari mahkemeleri vb.) 1989 yilinda toplam 2.5 milyar dolar, 1994’te ise 15.8 milyar dolar harcanmisti.
- Dakikada 1 kisi saldiri sonucu; saatte 35 kisi silahli çatisma sonucu öldürülmekte.Geçtigimiz yüzyilda silahli çatismalar sonucu 191 milyon insan yasamini yitirdi. Siddet yoluyla 1 kisi öldürülürken, 40 kisi de ciddi derecede yaralanmakta.
- Dünyada pek çok ülkeden (ABD,Rusya, Avrupa Ülkeleri, Çin, Israil, Güney Afrika) piyasaya silah sürülmekte. B.M. Silahsizlanma Konseyi’nin arastirmasina göre, bazi devletler kara silah ticaretine bizzat katilmakta ya da göz yummakta.
- “Dünya Illegal Silah Ticareti ve Önlemleri Konferansi”nin sürdügü 2 hafta içinde dünyada 15.000 kisi, dolasimda bulunan 550 milyon silah nedeniyle yasamlarini yitirdi.
- Dünyada her yil siddet yoluyla 1.6 milyon kisi öldürülmekte. Ölümlerin 500 bini kullanimi kolay silahlarla olmakta. Milyonlarca kisi de sakat kalmakta.
- Kara silah ticareti, kullanimi kolay silahlarla, dünyada 300 000 çocuk savasçi yaratmistir. Kara silah ticaretinin en büyük kurbani çocuklar olmakta.
- Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi’nin açiklamasina gore, 255 milyondan fazla silah illegal yollarla üretilip, rahatlikla satilip alinabiliyor. Açiklamaya gore günümüzde dünyada 550 milyon kullanimi kolay silah bulunmakta. Bunun %60’i legal yollarla sivillere ulasmakta. Yaklasik 225 milyon olan %40’i ise yasadisi yollarla karaborsada satilmakta.
- 1997 verilerine göre mafya sektörünün yillik is hacmi cirosu 1 trilyon dolardi. Bunun 400 milyar dolarlik bölümünü uyusturucu olusturmakta.
· Dünyada 15 milyon insan politik siddet ve kargasa yüzünden mülteci olarak yasamaktadir. Mültecilerin %80’ini kadin ve çocuklar olusturmakta.
· 122 ülkenin imzaladigi “Kara Mayinlari Temizleme Antlasmasi”na karsi çikan 108 ülkede toplam 250 milyon (Çin’de 110 milyon, Rusya’da 70 milyon, ABD’de 11 milyon) kara mayini bulunmaktadir.
· Dünyada kara mayinlari yüzünden sakat kalmis 250 bin kisi yasamaktadir.
· Amnesty International’in 2002 raporuna göre, 152 ülkede insan haklari ihlali sözkonusudur. 47 ülkede hukuk disi yollarla; 31 ülkede hukuk yoluyla; 53 ülkede kaybettirme yoluyla insanlarin yasamina son verilmektedir. 111 ülkede iskence bir yöntem olarak kullanilmaktadir. Örgüt bu sayilarin çok daha yüksek olduguna inanmaktadir.
YALNIZLIGA DOGRU ...
“...Umut toplumdan yok oldu.
Belirsizlik ve bunalim, bireylerinin atomlastigi ve gelecegi olmayan bir dünyanin dayanilmaz ve asilamaz sancilari haline gelmistir. Yitirilmis bir geçmisten koparilmanin, belirsiz bir gelecegin ve gündelik yasamin güvensizliginin verdigi iç daralmasi, agir bir toplumsal sorun olusturmaktadir.
Çekirdek ailenin kabugu koruyucu bir sekilde kapanmaya yönelir ama o da evliligin dogasi geregi dayaniksizligiyla bunalima girmistir. Dolayisiyla yalnizlik, toplumun tüm siniflarinda artmakta, agirlasmakta ve yoksullugun oldugu yerde daha da korkutucu olmaktadir.
Kentte insanlar çevrelerini sadik arkadaslar yerine evcil hayvanlarla doldurup bitkilerle süslemekte; ilaçlara, sakinlestiricilere, gurulara, yoga gibi dogu felsefesine siginarak yalnizliga direnmekte ya da uyusturucunun ve alkolizmin içinde umutsuzluga sürüklenmektedirler. (15)
· Satin alma gücü 1960’tan ’90’a dek üç kat artti ama bu olaganüstü ekonomik basari insani açidan pek pahaliya maloldu. Bu süre içinde intiharlarin ve psikiyatrik nedenlerle hastanede yatan hastalarin sayisinda 3 kat, sakinlestiricilerin tüketiminde 6 kat artis oldu.
· Saglik alanindaki cari harcamalarin toplami 1980’den 91’e dek 227 milyardan 645 milyara çikmistir. Yasam standarti yüksek olan Fransa’da, sakinlestiriciler yüksek dozda tüketilmekte ve insanlar uyku sorunu çekmektedir.
· Dünyada her 40 saniyede bir kisi intihar etmekte.
· Yaslilikta yalnizlik çok daha siddetli bir konuma gelmektedir. 1995 yilinda Paris’te yataginda ölü bulanan 64 yasindaki bir kisinin 5 yil önce öldügü anlasilmisti. Ev kirasi, banka hesabina yatan maasindan otomatik olarak alinmis, elektirigi, telefonu kesilmis ve hiç kimse öldügünü farketmemisti.
Televizyon ve sinema evreni, eglenceli, yogun, ask dolu, serüvenli bir yasami ancak düssel bir biçimde, vekaleten saglar: Böylece bu evren, onun gündelik üslubuna boyun egmis bireyleri, tatli bir uyusturucu gibi uygarligimizla bütünlestirmeye katkida bulunur.(16)
- Gelismis ülkelerde evlerin %99’unda en az bir televizyon bulunmakta.
- Ebeveynler çocuklariyla önemli konularda haftada 3.5 dakika konusuyorlar.
- Çocuklar haftada ortalama 28 saat televizyon izliyorlar.
- Bir Amerikan genci yilda 900 saatini okulda geçirirken, 1500 saatini televizyon izleyerek geçiriyor.
- Ilkögretimi bitirmis bir çocuk televizyonda 8000 cinayet; 18 yasina geldiginde ise 200 000 siddet sahnesi izlemis oluyor.
- 1980’de televizyonda siddet programlarinda saatte 22 siddet sahnesi yeralirken, bu sayi 1992’de saatte 60’a yükselmistir.
- Günde 3 saatten fazla televizyon izleyenler, 1 saat izleyenlere göre 2 kat daha fazla obez (asiri sisman) olma tehlikesi tasimaktadir.
- Radyo, kurulusundan 38 yil sonra 50 bin dinleyiciye, televizyon kurulusundan 13 yil sonra 50 bin izleyiciye, internet olusumundan 4 yil sonra 50 bin kullaniciya ulasti.
Sinema ve Edebiyatta Uzay
Edebiyatta Uzay
“Beni istedigim kadar yükseklere çikarabilecegini sandigim bir makine yapmistim. Onda bulunmasi gereken herseyin varolduguna iyice inandiktan sonra içine oturdum ve koca bir kayanin tepesinden kendimi bosluga biraktim. Gövdemdeki yara berelere karsi sigir iligi sürmüs ve derimi iyice yaglamistim. Simdi yagladigim bu yerler kabarmisti. Biliyorsunuz ay küçüldükçe, sigirlarin iliklerini emer. Üzerime sürdügüm iligi emince beni de kendine çektigi için yükseliyordum. Tam o sirada baktim kitepe asagi ve ayaklarim yukari düsüyorum. Iki ay arasinda imisim gibi gidiyordum ve birinden uzaklastikça öbürüne yaklastigimi da görüyordum. ... Anlamistim ki ay yüzüne dogru gidiyordum. Bu düsüncemi dogrulayan bir gerçek de düsüsümün ancak yolun dörtte üçünden sonra baslamis olmasiydi. “Çünkü” diyordum kendi kendime, “ayin kitlesi bizim kürenin kitlesinden daha az oldugu için, onun etki alaninin da daha dar olmasi ve böylece merkezinin çekis gücünü benim daha geç duymam gerekir.”
“Ayda Gezi” 1650 Cyrano de Bergerac
MS II. yüzyilda yasayan Lukianos “Olmus Bir Öykü” adli kitabinda aya ve baska gezegenlere yapilan düssel bir geziyi dile getirir. Lukianos’tan sonra yüzyillar geçer, bu kez ünlü astronom Kepler’in 1634 yilinda yazdigi “Somnium” cinler ve seytanlarin ittigi bir araçla ayda yapilan bir yolculugu anlatir.1638’de Ingiliz papazi Badwin de “Ayda Insan”ile uzay konusunu ele alir. 1650 yilinda Cyrano de Bergerac “Ayda Gezi”de kahramanini günümüz füzelerini animsatir bir biçimde, fiseklere bagli bir arabayla aya ulastirir. Bergerac ayni yapitinda gramafon, parasüt gibi buluslari önceden haber verir.
Ünlü Fransiz filozof Voltaire 1752 yilinda “Micromegas” adli anlatisinda baska bir yildizdan gelen bir yaratigin insanlarla yaptigi konusmalari ele alir. Böylece Voltaire baska gezegenlerden gelen yaratiklardan söz açan ilk yazar olur.
19. yüzyilda ise gerçek bilim-kurgu yazininin yaraticilarindan Jules Verne’i görürüz. H.G. Wells “Dünyalar Savasi” adli kitabinda 1898’de Marslilarin Ingiltere’yi istila ettiklerini anlatir. H.P. Lovecraft 1927’de "Uzay Disindan Renkler" adli kitabinda bir meteorla Rodos adasina inen bilinmedik bir gücü anlatir. Ikinci Dünya Savasi sonrasi dünyada bilim-kurgu yazarlari sayisi iyice artmistir. Amerika’da 1950 sonrasi Mc Carthy’ciligin baskisindan kaçan birtakim yazarlar bilim-kurguya siginarak bu türün daha da gelismesini saglamislardir. Günümüze dek bilimsel gelismeler dogrultusunda yönlenmis ve gelismistir. (18)
Marslilar Dünyayi Ele Geçirdi ...
“Aman Tanrim, gri yilanlar gibi bir seyler karanliktan çikip yerde sürünüyorlar. Ardarda takilmis, bir birini izliyolarr. Lif lif sarkan parçalar halinde sürünüyorlar. Oradalar, görüyorum, vücutlari ayi kadar büyük ve islak deri gibi parliyor. Yüzleri... yüzleri tarif edileme! Bütün gücümü toplayip tekrar bakiyorum. Gözleri siyah ve bir yilan gibi parliyor.
V seklindeki titreyen dudaklarinin kenarindan salyalar akiyor. Bu “sey” ayaga kalkiyor. Kalabalik geri çekiliyor .Görülmemis bir sey bu! Mikrofonla birlikte geri çekildigimi farkettim. Artik anlatamayacagim. Baska bir yere geçmeliyim. Bekleyin lütfen, bir kaç dakika sonra dönerim.”
Bu alinti, 30.Ekim.1938’de”Cadilar Bayrami”ndan bir gece önce, popüler bir radyo programi olan ‘Mercury Radyo Tiyatrosu’ nda Orson Welles’in yönetip seslendirdigi, H.G. Welles’in “Dunyalar Savasi” adli kitabindan uyarladigi bir bölümdü.
Orson Welles kitabi radyoya uyarlarken ‘küçük’ bir degisiklik yapmisti: Oyun, gerçek bir haber programi gibi basliyordu. Bunun gerçek bir haber olmadigi konusunda yapilan uyarilarsa, kirk dakikada bir geliyordu. Haberlerde, Marslilarin New Jersey’den baslayarak ABD’yi istila ettigini duyar duymaz insanlar yollara düstüler; kilerlere saklandilar, silahlarini doldurdular ve hatta sözde Marslilarin zehirli gazlarindan korunmak için baslarina islak havlular sardilar.
Böylece Orson Welles, etkileyici bir ton ve bir kaç ses efektiyle, milyonlarca kisinin gerçekçi bir neden olmaksizin panige kapilabildiklerini ve ayni zamanda uzaylilara ne denli kolaylikla inanabildiklerini kanitliyordu.
Sinemada Uzay ve Uzaylilar
II.Dünya Savasi sonrasi soguk savas döneminde, popüler kültür uzay ve uzayli konusuyla yogun bir sekilde ilgilenmeye basladi.
Yaratiklarla ilgili ilk film “Uçan Daire”, insanlarin UFO iddialarinin yogunlastigi 1947’den 3 yil sonra çekilmisti. Bu bir çocuk filmiydi. Ancak bu konudaki ilk olarak kabul edilen film 1951 yilinda çekilen “Sey” adli filmdi. Dev katil bir havucun konu alindigi film, Soguk Savas Amerika’sinda yasayan insanlari gerçekten çok korkutmustu.
1950’lerde "Dünyanin Durdugu Gün” ve "Vücut Avcilarinin Istilasi”, komünistlere karsi duyulan paranoya, uzay konusu yoluyla ifade buluyordu.
Stanley Kubrick 1968’de çevirdigi insan tarihinin gizemli anlatimi
“2001: Bir Uzay Macerasi” ile uzay temasi boyut degistirdi. Georges Lucas’in 1977’de çevirdigi “Yildiz Savaslari” filmi ve yakin arkadasi Steven Spielberg’in “Üçüncü Cinsle Yakin Temas” ve 1982’de çevirdigi “E.T.” filmleriyle,uzay konusunu, seyirci ve sinema sanati için büyük bir kazanca dönüstürdü
Ridley Scott’un çevirdigi “Yaratik” ve “Kurtulus Günü” gibi filmler giderek uzaylilarin korkutucu yaniyla bir fantezi olusturdu. Ardindan televizyon ‘yaratik’lari evlerimize tasidi. “Uzay Yolu”, “Uzay 1999”, “X Dosyalari”, “Ziyaretçiler”, “Sevgili Marslim” gibi dizilerle, uzay konusu güncelligini korudu.
Uzaylilar, internette porno dan sonra en popüler ikinci konu olarak yeraliyor.
Uzay Tarihine Giris
Uzay Arastirmalari ve NASA
Insanlik küçücük dünyasindan, binlerce yil boyunca adini agzina almaksizin, bir okyanusu andiran evreni izledi. Ilk astranomlar, yildizlar arasinda dolasan parlak isiklar gördüler.
Bu parlayan ve hareket eden noktalar için “gezgin” anlamina gelen “gezegen” (planet) sözcügünü uygun buldular.
Ve onlari Roma Tanrilarinin adlariyla çagirdilar: Tanrilarin krali Jupiter, savas tanrisi Mars, tanrilarin habercisi Merkür, güzelligin ve askin tanrisi Venüs ve Jupiter’in babasi ve tarim tanrisi Satürn.
Yildizlara bakanlar, yanan kuyruklari olan ve düsercesine kayan yildizlar ve meteorlar da gördüler.
Rönesansla birlikte bilim de yeniden dogunca asal fizik kanunlari birbir kesfedilmeye baslandi. Gezegenlerin hareketi ve yörüngeleri hesaplandi.
17. yüzyilda astronomlar teleskop dedikleri aletle yeni cennetlere dogru baktilar.
Ve sasirtici kesiflere basladilar.
1957 ve sonrasi, günes sisteminin kesfinde altin yillar olarak tarihe geçti. II. Dünya Savasi sonrasinda roket teknolojisindeki gelismelerle yer çekiminin etkisi yokedildi, Ekim 1957’de
|
|
Video Eklenmedi
|
Foto Galeri | |