Basın Bülteni:
“Yoksa despotluk iktidarın doğası mı?...”
W.Shakespeare’in 450.doğum yıldönümü kapsamında sahnelenecek olan “Kısas Kısas” Kasım ayında izleyicisiyle buluşacak. Nesrin Kazankaya’nın çevirip yönettiği “Kısasa Kısas” ın dramaturgisi Şafak Eruyar’a, kostüm Fatma Öztürk’e, dekor Hüseyin Çamur ve Tolga Gündoğdu’ya, ışık ve yönetmen yardımcılığı Zeynep Özden’e ait. Oyunda görev alan sanatçılar: Uğur Aslan, Emre Çakman, Nesrin Kazankaya, Can Yılmaz, Gamze İpek, Erdinç Anaz, Başak Meşe, Volkan Aktan, Zeynep Özden, Bahar Karaoğlu, Oğuz İşçi.
Kentte yükselen adi suçlar ve ahlaki çöküş Dük’ün yönetimini tehdit etmektedir. Dük, keskin bir ahlak politikasıyla durumu düzeltme görevini, yeğeni ve vekili Angelo’ya verir. Sert ve otoriter bir yönetici olan Angelo, uykuya yatırılmış yasaları devreye sokar. İlk kurban da kentin soylularından, evlilik öncesi ilişkisi yüzünden yakalanıp idama mahkum edilen Claudio’dur. Claudio’nun kız kardeşi İsabella, ağabeyinin affedilmesi için Angelo’ya gider. Yasaları acımasızca uygulayan Angelo’nun arzularıyla çelişen ilkeleri sarsıntıya uğrar. İsabella ise iffetiyle sınanacaktır. Bu arada Dük kimlik değiştirerek iktidarın icraatlarını ve halkın yeni yönetime olan tepkisini gizlice denetlemektedir.
Oyunda siyasal iktidarın el değiştirmesiyle toplumsal düzende hızlı, sert ve baskıcı dönüşümler yaşanır ve toplum ahlakı yeniden düzenlenir. Yasaların yeniden yorumlanması, doğal ve insani olan tüm istekleri ölümcül birer suça dönüştürür. Toplum, ahlak, siyasal erk ve yasalar üçgeninde otoriter bir rejimle yeniden dizayn edilir. Komedi ve trajedinin iç içe geçtiği oyunda adalet, suç, merhamet, ahlak gibi kavramlar çevresinde, “Yasalar insan için mi devlet için mi vardır?” olgusu sorgulanır.
|
Basından:

18.12.2014, Cumhuriyet Gazetesi, Öznur Ogras Çolak
‘Despotluk iktidarin dogasi mi?’
Nesrin Kazankaya, Shakespeare’in ‘Kisasa Kisas’ini Tiyatro Pera’da çagdas bir yorumla sahneliyor. Tiyatro Pera bu aralar Shakespeare’in “Kisasa Kisas” oyunuyla tiyatroseverlerle bulusuyor. Oyunda siyasal iktidarin el degistirmesiyle toplumsal düzende hizli, sert ve baskici dönüsümlere deginiliyor. Ayni bugün gibi... Günümüze net göndermeler de içeren oyunda, “Yoksa despotluk iktidarin dogasi mi?”, “Yasalar insan için mi devlet için mi vardir?” sorularini soruyor Shakespeare, simdiki zamani görmüs gibi... Shakespeare’in oyunlarini yazdigi dönem, 16. ve 17. yüzyil Ingiltere’sinin siyasi ve ekonomik durumu, bizim ülkemiz dahil, çagimizdaki bazi ülkelerin yasadigi zorluklari, haksizliklari animsatiyor. “Shakespeare oyunda hiç görmedigi, bilmedigi Viyana kentini mekân olarak alir. Aslinda Londra’yi kastettigi bilinir.
Zaten devlet baskisinin insanlari ezdigi, yasalarin keyfi uygulandigi, toplumun din-ahlak yorumlariyla ve zorbalikla yeniden dizayn edilmeye çalisildigi bir kentten söz ediliyorsa, bunun günümüzde bu acilari çeken ülkelerden ne farki var ki?” Bu sözler oyunun yönetmeni, çevirmeni ve oyuncusu Nesrin Kazankaya’ya ait. Kazankaya’nin bugüne kadar yönettigi “Yanlisliklar Komedisi” ve “Venedik Taciri” adli oyunlarinda oldugu gibi bu oyunda da Shakespeare’in siirsel dili korunmus. Shakespeare’i sahneleyen ve oynayan sanatçilarin onun güçlü dilini, siirselligini sevmelerinin zorunlu oldugunu söyleyen Kazankaya, “Yorum ne olursa olsun bu dilden ödün vermemek, siiri bozmamak gerekli. Yoksa Shakespeare sahnelemenin bir anlami yok bence. Çalismamizda yorum, düsünce ve dil bütünlügü; animsatmalar, göndermeler için tekst cümlelerinin disina çikmadan ve Shakespeare’in diline sadik kalarak estetik arayislar pesine düsmek, en çok özen gösterdigimiz olgular oldu” diyor. Dramatik ve komik sahnelerin iç içe oldugu oyunda halk ve yüksek sinif figürlerin ayni olay örgüsü içinde farkli durumlar yaratmalari, çekilen acilari yansitma biçimleri sinif farkini da ortaya koyuyor. Oyunda Kazankaya’nin canlandirdigi karakter aslinda erkek.
Dük’ün yardimcisi iktidarin yaninda ve hep orada olmak isteyen Escalus. Kazankaya karakteri cinsiyetsizlestirmis ama bir kadin duyarliligiyla oynamis. Sahnedeki performansi ise deyim yerindeyse büyüleyici. Oyunda ask ve cinsellik yogun bir biçimde yer aliyor. Kazankaya, görsel ve sözel olarak da oldukça vurgulamis cinselligi. Cinsellik, genelevler, fahiselik ve edepsiz bir sokak dili oyun metninin en baskin yani. Sözel olani yazardan geliyor. Oyunda olaylar örgüsünün ana malzemesini cinsel iliski suçu olusturuyor. Ceza vermeye kalkan yöneticilerin de ayni suça yenik düstükleri görülüyor. Kazankaya, “Shakespeare ask ve seksi inanilmaz anlayisli bir bakisla, ayrintili bir canlilikla ele aliyor. Cinsel imalarla yüklü açik-saçik bir halk dilini, soylu sinifin yüksek diliyle bulusturuyor. Sahnelemede tutucu bir bakisin Shakespeare’in ruhuna aykiri oldugunu düsünüyorum” diyor. Oyunun dekor ve kostüm anlayisi zamansiz.
Hem günümüzden hem de Shakespeare döneminden izler tasiyor. Dekorda iktidar, saray ve din sahnelerinin geçtigi mekânla, halkin yasadigi ve hapishanelere dönüsen yerler belirgin bir sekilde birbirinden ayriliyor. Sahnede yer yer canli yapilan müzik, Latin tinilarini içeriyor. Sarki sözleri de gene tekstten, Shakespeare’in oyundaki dizelerinden olusturulmus. Son olarak belirtmek isterim ki devlet yardimi almayan tiyatrolar arasinda olan Tiyatro Pera, tiyatroya deyim yerindeyse tam gaz devam ediyor.

10.11.2014, Aydinlik Gazetesi, Hayati Asilyazici
‘Yasalar devlet için mi yoksa halk için mi?’
Tiyatro Pera, tiyatro sanatinin haz duygusunu, seyirlik zevkini, estetik açilimlarini unutmadan, akademik ve sosyal kaygilar güden; insana dair bireysel ve toplumsal dertlerin pesine düsen bir repertuvar tiyatrosu
Kurulusunun 14. yilinda genel sanat yönetmeni Nesrin Kazankaya, bir repertuvar tiyatorsu olan Tiyatro Pera’yi anlatiyor.
- Tiyatro Pera’nin bugüne kadar olan çalismalarini özetler misiniz?
Tiyatro Pera bu dönem 14. kurulus yilina giriyor. Bugüne dek 17 oyun sahnelendi. Bunun 6’sini hâlâ oynayabiliyoruz. Kurulus ilkemiz hiç degismedi, öncülügünü ve tazeligini koruyor: Söyleyecek ‘söz’ü olan oyunlari yeni estetik arayislarla sahnelemek. Kurulusumuzun 5. yilindan bu yana bir repertuvar tiyatrosuyuz. Her dönem 5-6 oyun dönüyor sahnemizde. Dünya edebiyatindan seçmeler ve benim yazdigim oyunlarla bir bütün olusturmaya çalisiyoruz. Tiyatro Pera, tiyatro sanatinin haz duygusunu, seyirlik zevkini, estetik açilimlarini unutmadan, akademik ve sosyal kaygilar güden; insana dair bireysel ve toplumsal dertlerin pesine düsen bir repertuvar tiyatrosu. Ülkemizin ve dünyamizin içinde bulundugu sosyo-politik durum, bizim de seçimlerimizi yönlendiriyor. Oyunlarimizin estetik yeterlilik içinde söyleyecek bir “söz”ü var hep. Dram sanatinin derinliklerinden, dans tiyatrosu sinirlarina, müzikli oyunlara ve müzikale uzanan genis bir seçkide dolasiyoruz. Iki tane çocuk oyunu sahnelemistik, simdi o çocuklar eriskin izleyicimiz bizim.
TÜRKIYE ILE ILGILI ÜÇLEME
Yazdigim tüm oyunlar Tiyatro Pera’da sahnelendi. Ilk oyunum Lillian Hellman’in bir kisa öyküsünden yola çikarak yazdigim “Seyir Defteri (Julia)” ile basladi bu macera. Türkiye ile ilgili bir üçlemem var. 50’li yillardan 70’lere uzanan bir öykü “Serefe Hatiralar”; 12 Eylül 1980 darbesini konu alan “Quintet- Bir Dönüsün Beslemesi” ve ‘80 sonrasini bir fen bilimleri akademisyeninin ikileminde anlatan “Profesör ve Hulahop”. Bu üçlemeyi takip eden ve tamamlayan oyunum da geçen dönem baslayan “Iki Oyun Bir Ülke”. Beyoglu’nu anlatan “Kazaen” ve mübadele yillarinin Izmir’inden hüzünlü bir ayrilik öyküsü “Ah Smyrna’m, Güzel Izmir’im” diger oyunlarim. Bu dönem için yazdigim yeni oyunumuz “Annem, Oglum ve Ben”. Serpil Tamur konuk oyuncumuz. Otizmin bir türü olan Asperger hastasi bir ogul, anne ve anneannenin öyküsü. Oyunlarimi kismen oyuncularimi da düsünüp yazdigim için, ilginç ve güzel bir süreç oluyor.
SÜREKLI ÜRETIYORUZ
- Bir özel tiyatronun altindan kalkmasi çok güç olan bir repertuvar uyguluyorsunuz. Bu kolektif çalismayi da yanitlar misiniz?Tiyatro Pera sürekliligi olan bir ensemble. 17 yildir bölüm baskanligini yaptigim Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulu’nda yetistirdigimiz ögrencilerden bazilari Tiyatro Pera’nin kalici ekibini olusturuyor. Her oyunda konuk oyuncularimiz da oluyor tabii. Birbirini taniyan, birlikte üretmenin farkina ve tadina varmis, ayni dünya görüsünü ve ayni oyunculuk anlayisini paylasan bir ekiple çalisiyorum. Tiyatromuzun kurulusundan bu yana birlikte çalistigim dramaturg Safak Eruyar’la sürekli proje üretiyoruz. Her oyunu yeni bir bakisla okumaya çalisiyoruz ve öyle yorumluyoruz. Oyunlarimizin provalari aylarca sürüyor. Biz tamam demeden, yeterince olgunlastigina inanmadan oyunlarimizin prömiyerini yapmiyoruz. Her oyunumuzun estetik ve içerik açidan farkli olmasina, bir öncekinin tekrari olmamasina çaba gösteriyoruz. Yani her oyunla bir risk aliyoruz. Oyunlarimizin ödüllerle bulusmasi sevindiriyor bizi; ancak biz yalnizca “kaliteyi” garanti edebiliriz, basariyi degil. Bu arada kendi izleyicimizi de olusturduk diyebilirim.
KOMEDIYLE TRAJEDI IÇ IÇE
- Shakespeare’in 450. dogum yilini Kisasa Kisas ve Venedik Taciri ile kutluyorsunuz. Bu konuda düsünceleriniz nelerdir?
Tiyatro Pera, Shakespeare’in 450. dogum yilini iki büyük projeyle anacak. “Venedik Taciri” bu yil 6. dönemine giriyor.
Oyun, Musevi ve Hristiyan dünyalarinin kutuplastigi para ve çikar iliskilerini anlatiyor ve bizim yorumumuzda günümüzde geçiyor. Etnik kökenlerin düsmanliklara dönüstürülüp, çikarlar için bahane edildigi öykü, Venedik’in büyülü atmosferinde, karnaval sahneleriyle, müzik, dans ve mizah yüklü bir anlayisla sahnelendi.
Provalari sürmekte olan yeni Shakespeare projemiz “Kisasa Kisas”, yasalar devlet için mi yoksa halk için mi sorunsalini isleyen bir oyun. Oyunda, yasalarin yöneticilerin çikarlari için yorumlandigi; halkin yoksulluk içinde sosyal ve ahlaki açidan çöküntüye ugradigi bir ülke anlatiliyor. Komediyle trajedinin iç içe geçtigi bir oyun. Kasim ayinda prömiyer yapmayi planliyoruz. Iki oyunun da günümüze çok net göndermeleri oldugunu düsünüyorum.
- Devletin sanata ve sanatçiya baskisi konusunda bugünkü durumu nasil degerlendiriyorsunuz?
Ülkemiz zor ve tehlikeli bir süreçten geçiyor. Devlet anlayisinin totaliter, gerici; gelisimden, sanat ve bilimden korkan bir hale dönüstügü günümüzde, özel tiyatro yapmak hiç kolay degil. Tiyatrolar, insanlarin bir araya geldigi, düsüncelerin paylasildigi ve düsüncelerin üretildigi yerler. Bu yüzden tehlikeli görülüyor ve kent merkezlerinden uzak tutulmaya çalisiliyor. Devlet Tiyatrolari’nin, Sehir Tiyatrolari’nin kapatilmaya, islevsizlestirilmeye çalisildigi bu dönemde inancimizi, idealimizi hep diri tutmak zorundayiz. Egilip bükülmeden, kisa yoldan basarilara prim vermeden, uzlasmalar yapmadan kendi bildigimiz yolda yürümek, direnmek ve sürekli üretmek zorundayiz.
Basin destegi çok önemli. Televizyonlarda neredeyse hiç sanat programi kalmadi; gazeteler de çok az yer veriyor. Oysa sanat icracilari ve basin, Türkiye’nin kültür yasamina yönelik sorumlulugu paylasmak zorunda. Sanat toplumun öncüsüdür, toplumu yönlendirir ancak ayni islev basin için de geçerlidir. Basin, toplumun kültür ve sanat algisinin olusmasinda çok önemli bir rol üstleniyor.
Hayati Asilyazici.

6.12.2014, Dünya Gazetesi, Nermin Sayin
‘6.12.2014, Dünya Gazetesi, Nermin Sayin’
Adaletin ince çizgisinde yürümek
Tiyatro Pera, Shakespeare’in 450. yasi kutlamalarina “Kisasa Kisas”
yorumuyla katiliyor. Hem de son derece iddiali bir yorumla...
Son ayina girdigimiz 2014, tiyatro dünyasinin gelmis geçmis en büyük yazari Shakespeare’in 450. yasi kutlamalarina sahne oldu, bildiginiz gibi. Ülkemizin Shakespeare’severligini usta yazarin sahneye koydugu yapitlariyla taçlandirmis topluluklarindan Tiyatro Pera’nin da bu kutlamalara kayitsiz kalmasi beklenemezdi tabii... Nitekim kalmadilar da... Yazarin 1603 tarihli, uzun zamandir Istanbul sahnelerinde izlemedigimiz yapiti “Kisasa Kisas”i yetistirdiler iste bu muhtesem kalemin dogumgününe...
Oyunun konusunu kisaca hatirlatmakla baslayalim dilerseniz: Sehrinde adi suçlarin ve ahlâki çöküsün arttigini düsünen Dük, vekili Angelo’ya “ortaligi toplamasi” görevini verip kendisi bir süreligine kayboluyor. Angelo’nun zaten sert bir tabiati var, buna iktidarin gücü de eklenince olaylar yavas yavas çigrindan çikiyor. Angelo, evlenmeden sevgilisini hamile birakan Claudio’yu digerlerine örnek olmasi için ölüme mahkum ediyor fakat, Claudio’nun kiz kardesi Isabella’ya âsik oluyor. Iste bu dakikadan itibaren kendi uyguladigi yasalarla duygulari arasinda büyük bir sinav bekliyor Angelo’yu.
Sonrasi oyunda deyip Tiyatro Pera’nin yorumuna geçelim. Dogrusu “Kisasa Kisas”, tam bir kutlama oyunu olmus diyecegim öncelikle... Bir kere piril piril: Sarkan, sikan, yoran hiçbir sahnesi yok. Ikincisi, tam da Shakespeare’in dehasina yakistigi gibi, oyunun 400’ü askin yildir hiç eskimemis oldugunu -dolayisiyla insan tabiatinin pek de degisken olmadigini- iliklerine kadar hissettiriyor seyirciye; yazara bir kez daha sapka çikartip “ne deha” dedirtiyor yeniden ve yeniden... Üçüncü ve benim en sevdigim yönüyse su: “Kisasa Kisas”, “trajik ögelerle örülmüs, gerek ahlâk, gerekse psikolojik açidan derinlik tasiyan bir komedya” si alarak kabul ediliyor William Shakespeare’in. Fakat, rejisör Nesrin Kazankaya ve dramaturg Safak Eruyar, oyuna öyle bir yeniden okuma yapmislar ki “Kisasa Kisas” hakkinda bildiginiz her seyi silip atiyor âdeta. Özellikle final! Daha önce izlediyseniz ya da okuduysaniz bilirsiniz, mutlu sondur kahramanlari bekleyen bu oyunda. Fakat -özellikle de kadinsaniz- bu mutlu sonun mutlulugu sizi pek kesmez. Iste Kazankaya ve Eruyar’i da kesmemis ve son yillarda izledigim en iyi finale evirmisler o sahneyi... Alkislamak da özleniyor, doya doya alkisladim bu kez...
“Kisasa Kisas”i 12, 13, 14 ve 16 Aralik’ta Tiyatro Pera Eren Uluergüven Sahnesi’nde izlemek mümkün. Ayrica grup, yili Shakespeare’le ugurlamak için “Venedik Taciri”ni de aldi Aralik programina. Tacirlerin tacirinin öyküsünü 26, 27 ve 28 Aralik’ta yeniden izleyebilirsiniz.
Nesrin Kazankaya, Ugur Aslan ve Tiyatro Pera’nin genç kusagi...
Nesrin Kazankaya’nin çevirisinden oynanan “Kisasa Kisas”, Tiyatro Pera’nin yetenekli gençlerini bulusturuyor yine sahnede. Öncelikle Hüseyin Çamur ve Tolga Gündogdu’nun dünle bugünü, denizle karayi, özgürlükle tutsakligi hep bir demde yoguran dekorunu çok sevdigimi söylemeliyim. Oyunculara gelirsek... Dük’ü televizyona yaptigi islerle taninan Ugur Aslan oynuyor. Ben ilk kez sahnede izledim aktörü ve yumusakligin içinde sakladigi gaddarligi tasiyisini çok begendim. Pek çok sahnede iki duygu var Dük’ün üzerinde. Kilik degistirdigi için gerçek beniyle kiligina girdigi kisinin duygulari karmakarisik oluyor oyun boyunca. Ugur Aslan hem bu karmakarisikligi, hem de Dük’ün bunu saklama çabasini yalin, süsleme gayretinden uzak, telassiz bir oyunculukla verebiliyor dogrusu ve bu da hiç az sey degil. Benzer bir yük Dük’ün sadik yardimcisini canlandiran Nesrin Kazankaya’da da var. Kazankaya rejisör olarak insanin karmasikligi üzerine gitmis ve karakterlerde bunu yakalamayi denemis sürekli. Kendi rolünde de öyle. Bir yandan inanmadigi yasalari uygularken, diger yandan da bunun sonu ne olacak diye düsündügünü hissedebiliyorsunuz. Angelo’da genç bir aktör var: Emre Çakman. Buz gibi donuk, duygusuz, sert, kalpsiz bir kisiligi var Angelo’nun. Çakman da bunu dogru yansitma çabasi içinde, bütün oyun boyunca son derece kontrollü. Isabella’yi canlandiran Gamze Ipek sahneye yakisan bir isim. Karakterinin iff etliligiyle içine düstügü cendereyi seyirciye bütün boyutlariyla geçirme çabasinda. Fakat minik bir sorun var: Sesiyle daha iyi oynamali, Isabella’nin düstügü duygu denizini firtinasindan kuytusuna vermeye gayret etmeli. Bu haliyle kuytular biraz güme gidiyor ama -kumasinda var- eminim oyun isindikça bunu toparlayacaktir. Basak Mese, her zamanki sahne enerjisi ve sahnede olmaktan duydugu keyifl e sahnenin en iyilerinden. Erdinç Anaz da öyle. Yine ilk kez izledigim Can Yilmaz da Lucio rolünde dikkatleri üzerine çekmeyi basariyor.
|