Yazan : W. Shakespeare Çeviren - Yöneten: Nesrin Kazankaya Dramaturgi: Şafak Eruyar Dekor - Kostüm: A. Şirin Dağtekin Karnaval Kostüm ve Masklar : Ezgi Kasapoğlu Işık : Yüksel Aymaz Yapim Asistani: Müge Bucak Isik-Ses Kumanda: Ugur Arda Baskan Müzik Yönetmeni: Ezgi Kasapoğlu Dans Düzeni: Erdinç Anaz Yön. Yrd.: Zeynep Özden Video Tasarım: İlker Yiğen - Zeynep Özden
Oynayanlar:
Shylock: Mehmet Ali Kaptanlar
Antonio: Can Başak/Muhammet Uzuner
Portia: Nesrin Kazankaya
Nerissa: Başak Meşe
Bassanio: Kayhan Teker
Gratiano: Mehmet Bilge Aslan
Launcelot: Aytunç Şabanlı/Volkan Aktan
Jessica: Zeynep Özden
Lorenzo: Erdinç Anaz
Salarino: Okan Kayabaş Salanio: İlker Yiğen
Yapım Asistanları:
Sedef Alpman
Linda Çandır
Ömer İvedi
Sandık Animasyon:
Sinan Özay
2008 Lions Tiyatro Ödülleri- En İyi Erkek Oyuncu
2008 Sadri Alışık Ödülleri- En İyi Erkek Oyuncu
2008 Afife Jale Ödülleri- En İyi Prodüksiyon Adayı
En İyi Erkek Oyuncu Adayı
En İyi Dekor Adayı
2008 Tiyatro Dergisi Ödülleri- En İyi Yönetmen Adayı
En İyi Erkek Oyuncu Adayı
En İyi Işık Ödülü
Özet:
Shakespeare’in 1596 yılında yazdığı ‘Venedik Taciri’nde olaylar, ticaret kenti Venedik’te gelişir. Hıristiyan bir burjuva olan Antonio arkadaşı Bassanio için, para ticareti yapan, zengin Yahudi Syhlock’tan borç para alır. Borcun vadesi geldiğinde Hıristiyan kapitalizminin yasaları Syhlock’un talihini değiştirecektir. Oyunda adalet, para, din, aşk kavramları kapitalist sömürü düzeninin gerilimli çıkar ilişkileriyle sorgulanır.
Basın Bülteni:
W.Shakespeare’in yazdığı Nesrin Kazankaya’nın çevirip yönettiği “Venedik Taciri” adlı oyun 11 Ocak 2008 tarihinde prömiyer yaptı. Dramaturgisini Şafak Eruyar’ın, dekor tasarımını Şirin Dağtekin’in, kostüm tasarımını ve maskları Nilüfer Moayeri’nin, ışık tasarımını Yüksel Aymaz’ın, yaptığı oyunun yönetmen yardımcısı Zeynep Özden. Oyunda görev alan sanatçılar: Mehmet Ali Kaptanlar, Nesrin Kazankaya, Can Başak, Muhammet Uzuner, Başak Meşe, Kayhan Teker, Mehmet Aslan, Zeynep Özden, Erdinç Anaz, Aytunç Şabanlı, Okan Kayabaş, İlker Yiğen.
Oyun, önemli bir ticaret merkezi olan İtalya’nın Venedik kentinde gelişir. Oyuna adını veren, yüksek burjuva Antonio, deniz aşırı ticaret yapmaktadır. Antonio’nun yakın dostu Bassanio ise burjuva dünyasının ihtişamı içinde tüm servetini savrukça yitirmiştir. Bassanio, Belmont’ta zengin bir kadın olan Portia ile evlenebilmek için Antonio’dan borç para ister. Antonio bütün parasını gemilere yatırdığından dostu için para taciri Musevi Shylock’tan faiziyle borç para ister. Shylock piyasada kazancına engel olan ve kendisini her fırsatta aşağılayan Antonio’ya borç para vermeyi ilginç bir koşul öne sürerek kabul eder. Shylock paranın vadesi karşılığında faiz yerine Antonio’nun vücudundan kalbine yakın bir yerden yarım kilo et ister. Antonio ise gemilerinden kazanacağı paraya güvendiği için bu ölümcül senete imza atmayı kabul eder. Anlaşma sonunda parayı alan Bassanio, Belmont’a gider. Portia, babasının vasiyeti gereği altın, gümüş, kurşun kutulardan birini seçerek kendi resmini bulan talipli ile evlenecektir. Resmi bulan Bassanio, Portia ile evlenir. Antonio gemileri battığı için Shylock’a borcunu ödeyemez. Shylock ise Musevi kimliği ve varoluşunu aşağılayan Antonio’dan intikam alabilmek için fırsatı değerlendirip Venedik mahkemesine başvurur. Venedik’ten gelen bu haber üzerine Bassanio arkadaşlarıyla Venedik’e gider.
Para ticareti yapan Yahudi Syhlock ile Hıristiyan tacir Antonio, Venedik yasalarına göre hesaplaşacaklardır.
Oyunda Hıristiyan ve Musevilerin iş dünyasının eğlenceli ve gerilimli ilişkilerinde para, güç, mevki, aşk, ticaret, adalet kavramları sorgulanır. Venedik kenti, para ilişkilerinin ve borsanın olduğu gibi; aşkların ve karnavalların da merkezidir. Sularla çevrili kentin kanalları hem büyüleyici hem de ürkütücüdür. Kanallar, Yahudilerin yaşadığı Getto bölgesini de kentin diğer bölgelerinden ayırır. Venedik’in vazgeçilmez imajı karnaval ve maskeler, ticaretin, aşkın ve kentin gizli dünyasının da bir yansımasıdır. Karnaval, maskeler, Rialto Borsası, müzikler, danslar ve genelde Venedik kentinin büyülü atmosferi oyunun da belkemiğini oluşturur.
Basından:
Radikal, 27.01.2008, Efnan Atmaca
Venedik’in borsa simsarlari
Tiyatro Pera, Shakespeare’in“Venedik Taciri”ni Nesrin Kazankaya’nin rejisiyle sahneliyor. Kazankaya’nin ‘günümüze çektigi’ oyun, küresel paylasim savaslarina ve etnik ayrimciliga 21. yüzyilin finans çevreleri üzerinden bakiyor.
Venedik Taciri karakterleri cep telefonu ve bilgisayar kullanip Shakespeare’in sözleriyle konusuyor.
Shakespeare’in basyapitlarindan “Venedik Taciri”nin konusunu tiyatro ve edebiyatla ilgili herkes az çok bilir. Oyun kisaca Venedik’in en önemli tüccarlarindan Hiristiyan Antonio’nun, Yahudi oldugu için devamli asagiladigi Shylock’tan, can dostu Bassanio için borç almasinin öyküsü. Shylock, Antonio’yla borcunu ödeyemedigi takdirde, kalbine yakin bir yerden yarim kilo et vermesi sartiyla anlasir. Antonio’nun isleri istedigi gibi gitmeyince borcunu ödeyemez ve Shylock senedini tahsil etmek için yargi karsisina çikar. Istedigi ona vaat edilen yarim kilo ettir. Ancak Hiristiyan kapitalizminin bu senedi ödetmeye niyeti yoktur.
Simdi bu eser Tiyatro Pera tarafindan yeniden sahnede. Ancak tam anlamiyla modern bir yorumla. Yani Antonio’yu son moda Italyan takimlari içinde Venedik sokaklarinda cep telefonuyla borsadaki parasini kovalarken görüyorsunuz. Antonio’nun ugruna Yahudi’den borç aldigi arkadasi Bassanio’nun evlenmek istedigi Portia, bir is merkezinde internet üzerinden babasina verdigi sözü tutup kocasini seçmeye çalisiyor. Ona es olmak isteyenler de borsadaki servetlerini internet üzerinden Portia’ya gösterip tercihlerini yapiyorlar. Karakterler bilgisayar basinda Shakespeare tiradlari atiyorlar. Nesrin Kazankaya, oyunu sahnelerken metne hiç dokunmamis. Ona göre bir uyarlama degil, zaman atlatma: “Hiç bir seyi uyarlamadim. Sadece zamani ziplattim. Tek bir nokta dahi eklemedim. Görsellik disinda hiç bir sey yapmadim.”
Tiyatro Pera’nin politik duyarliligini gözeterek “Neden ‘Venedik Taciri’ni seçtiniz” diye soruyoruz. ” : “Ilk borsanin, ilk gettonun Venedik’te kurulmasi, yani bu yalitilmislik, bu azinliklara yönelik davranis biçimlerinin ilk ipuçlarinin ve maddi dünyanin çikar dünyasiyla çatiskilarinin, insanlarin ve etnik kökenlerin gerekçelendirmesini ortaya çikarmasi oyunun önemli özellikleri. 2000’li yillarin, geçen yüzyilin son 50 yilinin en büyük çatiskisi bu degil mi? Etnik kökenlerle kiskirtma, provokasyonlar yapilip aslinda global paylasim savasina hizmette bulunulmasi. ‘Venedik Taciri’ hepsini içinde barindiriyor” , diyor.
Kazankaya, ‘taraf tutmamaya çalistiginin’ altini çiziyor, “Oyunda sözü edilen Belmont’u gökdelenlerin oldugu bir kapital merkezi olarak düsündüm. Bu insanlarin hedefi para kazanmak degil, bu insanlar parayi araç edip asil iktidari ele geçirmek istiyorlar. Borsada elde ettikleri basari onlarin cebine nakit para degil, iktidar olarak giriyor. Gelismemis ülkelerin üzerinde iktidar sahibi olmak, dünyayi gelismis ülkelerin paylasmasi.”
Mehmet Ali Kaptanlar, Shylock rolünde
Kazankaya’nin çevirip yönettigi ve rol de aldigi ‘Venedik Taciri’nin diger oyunculari ise Mehmet Ali Kaptanlar, Can Basak/Muhammet Uzuner, Basak Mese, Kayhan Teker, Mehmet Aslan, Aytunç Sabanli, Zeynep Özden, Erdinç Anaz, Okan Kayabas ve Ilker Yigen.
By William Shakespeare. Translated and Directed by Nesrin Kazankaya. Tiyatro Pera, 2008.
Nesrin Kazankaya's production updates Shakespeare to (be contemporary world. Antonio (Muhammet Uzuner) and Bassanio (Kayhan Teker) are sharp-suited business tycoons, forever on the lookout for a good deal. With their black sults, gellecl hair and Ray-ban sunglasses, Lorenz° (Erdinç Anaz) and Gratiano (Mehmet Aslan) recall the Men in Mack from the Hollywood film of the same name.They place style above substance in their seareh for public recognition. Portia (Kazankaya) and Nerissa (Basak Mese) are the ullirnate city slickers, watching the computer screen for the latest share prices and judging a person's worth purely on their marketability. In a significant change from Shakespeare's text, Morocco (Ömer Ivedi) and Arragon (Osman Alkas) made their false choice from the caskets in two consecutive Scenes. This was conducted via a television screen, with the caskets appearing as a computer graphie to be elieked on with a rnouse. The two suitors never appeared on stage but communicated with Portia via video camera. The entire sequence showed how technology and money alienated people froin one another: Portia had no interest in meeting (or loving) her future husband; his bank balance was all that mattered to her. As portrayed by Kazankaya, she wa,s a ruthless scherner who would step at nothing to increase her profits in a dog-eat-dog world.
Shylock (Mehmet Ali Kaplanlar) likewise strove ta profit from this world. but experienced racist abuse at work and in the home. in a newlycreated prologue Kazarikaya showed Shylock and his family happily enjoyina a feast in a roorn at the back of the stage. Antonio and Bassanio burst in, clearly intent au arguing with Shylock, who responds by askingthern ta leave. Eventually they did so, but both of them spat in the Jew's face in conternpt. Despite their protestations of piety - as expressed later in the production - they were basically intolerard.
The two themes of profit and racism vere painfully evident when Shylock came looking for his daughter Jessica (Zeynep Özden) at a masked ball (in a rewritten version of the original text (Ii.ix)). Kazankaya situated the aclion at the Venice carnival. Salarino (Okan Kayabas) and Salanio (Ilker Yigen). both disguised as devils, espied Shylock on the Rialto and deeitied to have Fun at his expense by tauming him about his religion and his (allegedly )misplaced concern for his daughier. The two of them prepared for the 'spor!' by snorting cocaine; with plenty of easy rnoney to spend, ihey didn't believe in taking life tooseriously. Abusing the Jew was a game for thenr, the kind of thing young children might try in the playground.
This fondness for game-playing assumed a more serious aspect in the trial scene, when Shylock tried to daim his pound of nesli. Portia and Nerissa elearly enjoyed their link charade, as they disguiscd themselves as the lawyer and the assistant, freed Antonin and forced the unfortunate Jew to convert to Christianity. The climax of this scene proved especially harrowing Shylock shuffled out of the courtroom, while the Christians hugged themselves in self-congratulation on their achievenient in ridding their society of a potential threat to their stability.
However Kazankaya was not content to leave the Jews in isolation. In a newly devised ending sheshowed them ,gathering once again in a celebration of corrimunity (recalling the party in the opening scene). Shylock re-entered and embraced his friends. All of them looked at the television screen, which showed an airport tirnetable with aflight to Tel Aviv at the top. Jessica carne in, having realized that her marriage to Lorenzo (and her proposed change of religion) was nothing more than a sham; the Christian simply wanted to get, his hands on her farnily's money. She shyly approached her father, and the two of them left the stage together. Although expelled from Venetian society by a racist Christian culture, the Jews sustained their sense of eommunity, which gaye thern hope for the future once they had returned in Israel.
The acting in this revival was perhaps a little too broad at times: Shylock's gcstures occasionally recalled Laza Wolf the bulcher in FiddIer on the Roof while Portia veered towards the hysterical, especially while disguised as the doctor. Nonetheless, this revival took Shakespeare's play by the scruff of the neek and reeast it as a modern parable in a translation (also by Kazankaya) that subtly alluded to today's Turkey, where old-style fnmily values are increasingly threatened by a desire for easy rnoney and consumerism. This was one of the most lucid and gripping Shakespearean performances I have seen in a very long time.
Theatreworld Internet Magazine. 3 June 2008
Elestirinin Çevirisi:
Yazar: William Shakespeare. Çevirmen ve Yönetmen: Nesrin Kazankaya. Tiyatro Pera, 2005.
Nesrin Kazankaya'nin yönettigi Venedik Taciri, Shakespeare'i günümüz dünyasina uyarliyor. Antonio (Muhammet Uzuner) ve Bassanio (Kayhan Teker) her zaman kâr pesinde kosan basarili isadamlari. Siyah takim eibiseleri, jöleli saçlari ve Ray-ban günes gözlükleri ile Lorenzo (Erdinç Anaz) ve Gratiano (Mehmet Aslan) Hollywood filmi
Men in Black'i çagristinyorlar. Sadece dis görünüse önem veren bos insanlar ikisi de. Portia (Kazankaya) ve Nerissa (Basak Mese) tam anlamiyla amansiz is kadinlari, bilgisayardan borsayi takip edip insanlara fiyat biçiyorlar. Shakespeare'in metninden farkli olarak, Portia’ya talip olan Fas Prensi (Ömer Ivedi) ile Arragon Prensi (Osman Alkas) birbirini izleyen iki sahnede üç kutu arasindan seçim yapiyor. Bu sahnede kutular, izleyicilerin sahnedeki bir televizyon ekranindan göre- bildigi ve üzerine tiklanabilen bilgisayar grafigi haline dönüstürülmüs. Iki prens de sahnede hiç belirmiyor, Portia ile video kamera yoluyla iletisim kuruyorlar. Böylece teknoloji ve paranin insanlari nasil birbirlerinden soyutladigi vurgulaniyor. Portia için rnüstakbel kocasini görmenin (ya da sevmenin) hiçbir önemi yok; onun gözünde kayda deger tek sey damat adaylarinin banka hesaplari. Kazankaya’nin canlandirdigi Portia, kurtlar sofrasinda kârina kâr katmak için hiçbir engel tanimayan acimasiz bir entrikaci.
Shylock (Mehmet Ali Kaptanlar) da ayni sekilde kâr etmek için ugrasiyor, fakat hem evde hem iste irkçiliga maruz kaliyor. Kazankaya, Shakesepeare’in metnine yeni bir giris kismi eklemis; sahnenin arkasinda Shylock ve ailesi bir ziyafette egleniyorlar. Antonio ve Bassanio, onunla tartismaya hazir bir sekilde içeri dalinca Shylock onlarin evi terk etmelerini istiyor. Gidiyorlar gitmesine ama once Shylock'u asagiliyorlar, tam çikarken de yüzüne tükürüyorlar. Ilerleyen sahnelerde kendilerini pek dindar insanlar olarak göstermeye çalisan bu iki oyun kisisi, aslinda son derece hosgörüsüzler.
Kazanç ve irkçilik temalan, Shylock'un maskeli baloya kizi Jessica'yi (Zeynep Özden) aramak için geldigi sahnede açik bir sekilde görülüyor. Kazankaya`nin yorumunda bu sahne Venedik karnavalinda çiyor. Seytan kiligina giren Salarino (Özkan Kayabas) ve Salanio (Ilker Yigen) Rialto Shylock'la karsilasinca, hem onun diniyle hem de kizi hakkindaki (onlara güre yersiz) endisesiyle dalga geçiyorlar. 'Eglenceye' baslamadan önce de kokain çekiyorlar: ekmek elden su gülden yasadiklarindan hayati ciddiye almiyorlar. Yahudi ile alay etmek onlar için bir oyun, bir çocuk eglencesi.
Bu oyun oynama hevesi, Shylock’un Antonio'nun vücudundan bir parçayi talep ettigi durusma sahnesinde çok daha ciddi bir hal aliyor,
hukukçu ilekatibi kiligina giren Portia ve Nerissa, bu oyundan pek hoslaniyorlar: Antonio'nun kurtulmasini sagladiklari gibi bahlsii Shylock'u Hiristiyan olmaya zorluyorlar. Shylock'un yikilmis bir sekilde sahneyi terk ettigi an gerçekten dokunakliydi_ Bu sirada mahkemedeki Hiristiyanlar, istikrari bozabilecek bir tehlikeden kurtulmanin sevinciyle birbirlerini kucakladilar.
Yine de Kazankaya, oyunun Yahudilere biçtigi kadere razi gelmedi. Shakespeare'in metninde olmayan son sahnede—ilk sahnede oldugu gibi—onlari bir araya getirdi. Sahneye geri dönen Shylock, arkadaslarina sarildi. Hepsi belli ki bir havaalaninda uçaklarinin kalkis saatini bekliyordu. Uçuslari gösteren ekranda Tel Aviv en üstteydi. Jessica, Lorenzo'yla evliliginin (ve din degistirme fikrinin) bir hata oldugunu anlamisti; hristiyan kocasi sadece onun parasinin pesindeydi. Utana sikila babasina dogru yürüdü, ikisi birlikte sahneyi terk ettiler. Yahudiler, irkçi Hiristiyanlar tarafindan Venedikrten kovulmalarina ragmen, kendi içlerindeki birlik ve beraberligi korudular, Israil'deki geleceklerine dogru umutla yola çiktilar.
Oyunculukta birkaç pürüz oldugunu belirtmek gerek. Shylock’un jest ve mimikleri bazen Damdaki Kemanci filminin Lazar Wolffunu and andiriyordu, Portia özellikle durusma sahnesinde neredeyse isteriklesti. Yine de, Kazankaya, Shakespeare'in eseri üzerine çok düsünmüs, çevirisini de kendisinin yaptigi oyunun günümüze uygun yönlerini de vurgulamayi ihmal etmemis. Kisa yoldan para kazanma hevesinin ve tüketici toplum kültürünün eski degerleri tehdit ettigi günümüz Türkiye’sini çagristiran çok ders çikarilabilir bu çalismadan. Kazankaya’nin Venedik Taciri yorumu uzun zamandir izledigim en saglam ve heyecan verici Shakespeare çalismasiydi.
Theatreworld Internet Magazine, 3 Haziran2008
Hürriyet, 2.2.2008, Deniz Inceoglu
21. yüzyilin Venedik Taciri
Sekiz yil önce oyuncu, yönetmen ve yazan Nesrin Kazankaya tarafindan kurulan Tiyatro Pera, geçen yillarda sahneledigi Ölüm ve Kiz, Dobrinja’da Dügün ve Serefe Hatiralar gibi çok konusulan oyunlardan sonra yine önemli bir esere imza atiyor; Venedik Taciri. Her ne kadar bazi edebiyat tarihçilerine göre Shakespeare’in tragedyaya en çok yaklasan oyunu olarak görülse de içinde komediyi de barindiran Venedik Taciri, Kazankaya’nin çevirisiyle hazirlandi. Metinde hiç bir degisiklik yapilmadi ama olaylar bu kez 2000’li yillarda geçtigi için günümüz sorunlarini çok daha iyi yansitiyor. Görsel açidan da ilginizi çekecek oyundaki Venedik Karnavali’nda kullanilan masklar, Venedik’ten getirildi.
Getto’daki müzikli dansli bir senlikle basliyor Tiyatro Pera’nin Venedik Taciri. Ilerleyen bölümlerdeki sahne geçislerinde de bu anlatim aynen devam ediyor. Konusuna genel bir bakis atildigindaysa Musevi ve Hiristiyan dünyalarinin kutuplastigi para ve çikar iliskilerini anlattigi söylenebilir. Bir çok sahnede Musevi gelenekleri, giysileri, danslari ve davranis biçimleriyle genis bir sekilde yer aliyor.
Ancak bu anlatimlar beklediginizden biraz farkli olabilir. Çünkü tiyatro izleyicisi olarak Shakespeare ya da o döneme ait diger yazarlarin eserlerini izlemeye gitmeden önce birebir alintilarla hazirlanmis bir oyunla karsilasacagimizi düsünürüz. O yüzyila ait ihtisamli kostümler, dekor ve can alici sözlerdir genelde izlemeyi bekledigimiz. Ancak Nesrin Kazankaya’nin çevirip, yönettigi ve oynadigi Venedik Taciri’nde bu hisse kapilmak pek de mümkün degil. Çünkü Kazankaya, Shakespeare’in metnine çok fazla müdahale etmeden büyük bir ustalik örnegi göstererek modern bir Venedik Taciri yaratmis. Oyunda yer alan bilgisayar ya da cep telefonlari, sade kiyafetler ve dekor belki de bu modernligi anlatan en önemli unsurlar. Ayrica oyunda yer alan iki farkli dünya, özel bir dekorla anlatiliyor. Bir yanda Venedik’in gizemli kanallari görülürken, diger yanda gökdelenlerle finans merkezleri dikkat çekiyor.
SU GIBI GEÇEN ÜÇ SAAT
Daha önce filmlere ve romanlara da konu olan Venedik Taciri, 1596 yilinda William Shakespeare tarafindan yazildi. O yillarin en önemli ticaret kentlerinden Venedik’te geçen olaylara bakildiginda aslinda günümüzden çok da uzak olmadigi fark ediliyor. Oyuna adini veren, Hiristiyan burjuva Antonio, deniz asiri ticaretle ugrasiyor. Antonio’nun yakin dostu Bassanio ise burjuva dünyasinin ihtisami içinde tüm servetini savrukça yitiren biri. Bassanio, Belmont’ta zengin bir kadin olan Portia ile evlenebilmek için Antonio’dan borç para istiyor. Bunun üzerine parayi bulabilmek adina ticari itibarini kullanarak Yahudi Shylock’a faizle borçlanmayi teklif ediyor Antonio. Shylock ise piyasada kazancina engel olan ve kendisini asagilayan Antonio’ya borç para vermeyi faiz almaksizin ilginç bir kosul öne sürerek kabul ediyor. Oyunun henüz basinda görecegimiz bu karmasik ve entrika dolu iliskiler, Venedik Taciri’nin hikayesinin baslangici ve özeti sayilabilir. Oyunda ayrica Venedik sadece para ve ticaretin degil, asklarin ve karnavallarin sehri olma özelligini de koruyor. Modern kostümlerle hazirlanmis karnaval, Venedik’ten getirilen maskeler, Rialto Borsasi, müzikler ve danslar mutlaka sizin de ilginizi çekecek.
Tiyatro Pera’nin hazirladigi Venedik Taciri alisilmis oyunlarindan farkli olarak yaklasik üç saat sürüyor. Ancak hikayenin merak uyandiran bölümleri ve oyuncularin ustaligi sayesinde bu süre su gibi akip geçiyor adeta.
Oyun Mehmet Ali Kaptanlar (Shylock), Muhammet Uzuner (Antonio), Nesrin Kazankaya (Portia), Basak Mese (Nerissa), Kayhan Teker (Bassanio), Mehmet Aslan (Gratiano), Aytunç Sabanli (Launcelot), Zeynep Özden (Jessica), Erdinç Anaz (Lorenzo), Okan Kayabas (Salarino), ve Ilker Yigen (Salanio) taraifndan sahneleniyor. Bugün ve 3-22-23-24 Subat’ta Tiyatro Pera’da izlenebilir.
Yönetmen ve oyuncu Nesrin Kazankaya
SANKI GÜNÜMÜZ IÇIN YAZILMIS BIR BASYAPIT
Shakespeare her ne kadar Venedik Taciri’ni 1500’lerde yazmis olsa da benim hazirladigim oyun 2000’lerde geçiyor. 20. yüzyilda, 60 milyondan çok insanin öldügü iki büyük paylasim savasiyla sarsilan dünyamiz; 21. yüzyila, enerji alanlarinin ele geçirilmesi hedefli, 11 Eylül 2001 tarihinde baslatilan üçüncü dünya savasi ile girdi.
Etnik kökenlerin, farkli dinlerin, ulus kimliklerinin düsmanliklara dönüstürüldügü ve bahane olarak gösterildigi bu son paylasim savasi, bir kaç çok uluslu tekelci sirketin çikarlari dogrultusunda ülkeleri ezip geçmekte.
Tüm kurallarin, ahlakin ve hukuk sisteminin her an yeni bir yorumla egilip bükülebildigi; hiç bir olayin borsanin düsmesi ya da yükselmesi kadar önemli olmadigi bir düzensizlikte, “yabanci” olarak kalabilmek belki de yeni bir dirim kaynagi olusturacak. Insanliga dair tüm bu dertler içinde Shakespeare’in “Venedik Taciri”, sanki günümüz için yazilmis bir basyapit olarak çikiyor karsimiza. Onu günümüzden okumak için, tek bir sözcük eklemeye gereksinim duyulmayacak kadar yeni ve çagdas bir metin. Asal olan dünya görüsünüz dogrultusunda bunlari okuyabilmek ve tabii tiyatro sanatiyla bulusturabilmek. Aylardir tüm ekibimle birlikte bunu yakalamaya çalistik.
Tiyatro Pera’nin Sanat Yönetmeni Nesrin Kazankaya gerek Yahudilik ve gelenekleri, gerekse 16.Yüzyil Venedik yasami hakkinda genis bir arastirmaya girerek, günümüze uyarladigi “Venedik Taciri”nde çok basarili bir Shylock tiplemesi ile karsimiza çikiyor...
William Shakespeare, tüm ömrü boyunca belki bir tek Yahudi görmüstür – ve onu da, uzaktan: 1594 yilinda, tam otuz yasindayken tanik oldugu ve tüm Londra’yi sarsan bir durusmada, Kraliçe Elizabeth’i zehirlemekle suçlanan özel hekimi, Portekiz asilli Roderigo Lopez, iskence altinda Yahudi oldugunu itiraf etmis ve ardindan idam edilmisti! “Medya”da büyük ilgi gören bu olay, o yillarda “gösterimde olan” bir oyuna büyük “rating” saglayacakti: Dönemin önde gelen tiyatro yazari Cristopher Marlowe (Goethe’nin esin kaynagi olacak “Dr.Faustus”u yaratmadan üç yil önce), “Maltali Yahudi” ile bu gizemli halk toplulugu hakkinda dehset dolu bir oyun kaleme almis ve büyük ilgi görmüstü. “Gizemli” sözcügünü kullanmamin nedeni, 1066 yilinda Norman kavimleriyle birlikte Ingiltere’ye ilk kez ayak basmis olan Yahudilerin, iki yüz yili askin bir süre boyunca büyük ezinç gördükleri bu ülkeden 1290 yilinda topluca sinir disi edilmeleriyle, 17.Yüzyilin ikinci yarisina dek bu topraklarda izleri bile kalmamisti. Ne var ki, dostu Marlowe gibi geçimini kalemiyle saglayan Shakespeare de, iste tam o yillarda “Venedik Taciri” öyküsünü yaratarak, gizemli oldugu kadar renkli ve dolayisiyla ilginç Yahudi toplumundan tefeci Shylock’u ölümsüzlestirecekti...“Venedik Taciri” oyununun antisemit ögeler tasiyip tasimadigi, yüzyillar boyunca tartisilagelir. Hatiri sayilir bir faiz karsiligi borç verdigi Antonio taahhüt ettigi vadesini geçirince, Shylock’un – elindeki senedine ve tarafsiz Venedik yargisina güvenerek – Katolik isadaminin “kalbine yakin bir bölgesinden yarim kilo et” hakkini kesip almaya kalkismasi, sadece o durusmada bulunan Venedik halkini degil, yüzyillardir dünyanin tüm tiyatro izleyecilerini derinden sarsmistir! Ne var ki, o dönemin Ingiltere’sinde eylemsel bir Yahudi düsmanligindan söz edilemediginden, Shakespeare bu “sorun”u ancak kuramsal düzeyde algilayabiliyordu – Isa’yi çarmiha germis olduklari söylencesi karsisinda Yahudilerin düsman olarak görülmeleri ve bu baglamda Marlow’un “Yahudisi” Barrabas’in (diger bir oyunu olan “Tamburlaine the Great”in baskisisi olan Timur’da oldugu gibi) seytana benzetilmesi gibi... Iste burada Shakespeare, Shylock’u etki ve tepkileriyle “bizim gibi” bir insan olarak karsimiza çikarirken, Yahudi bireyini asla düsman olarak degil – tersine, diger mesleklerin çogunun onlara yasak olmasiyla faizle para verdigi için sürekli olarak hor görüldüklerinden, savunmadan öte öç almak dürtüsü içinde çizmektedir. Kimi yorumculara göre, Shylock “Hath not a Jew eyes...” (“Bir Yahudinin de gözleri yok mudur...”) söylemi ile esitlik arzusunu sorgularken, ben bir adim daha ileriye giderek, mahkeme sahnesinde kesilecek eti tartmak için beraberinde getirdigi teraziyi “adalet”in bir simgesi olarak görmek istiyorum..! Kissadan hisse – kendi kanimca William Shakespeare, o dönemde henüz o denli “evrensel” olmayan Yahudi sorununu kendi ince yorumlariyla islerken bu halk toplulugunun özelliginin altini çiziyor – suçlandigi antisemitizmi daha sonraki dönemlere birakarak..!Tüm bunlardan öte, “Venedik Taciri”nin 1590’li yillarinin bir “salon güldürüsü” oldugunu gösteren diger bazi bilgiler de var: O dönemde Londra’da yerlesik Don Antonio isimli bir Portekizli, basdüsman Ispanya’ya karsi kullanilmak için bir donanma olusturmak üzereyken, iflas eder... Gerek kamuoyu, gerekse Hanedan tarafinca pek sevilen Don Antonio’nun en yakin arkadasi ise Essex Kontuydu... Tiyatro yorumcusu Georg Hensel’e göre, o dönemde büyük ilgi gören Marlowe’un “Yahudi”sine bir “rakip oyun” yaratmayi düsünmüs olan Shakespeare için toplumun bu iki “Ç(ok) Ö(nemli) K(isi)”si (“VIP”i), Shylock’un yaninda Antonio ve Bassanio için birer uygun ilham kaynagi olmustur.
Tiyatro sanatinin yüceligi... Tiyatroyu diger yazin türlerinden ayiran en belirgin özellik, yorumlama boyutudur. Tiyatro sanatinin yüceligini ortaya çikaran, iste bu ögedir– yönetmenin, oyun yazarinin hiç bir satirini ellemeden, yazilmis metne kendince yasam vermesi! “Venedik Taciri” de yüzyillar boyunca degisik uyarlamalarla sahnelenmistir – Shylock’u tefecilikten öte bir katil adayi ve seytan olarak çizen salt antisemitik görüsten, onu tüm diger baskisilerin yaninda oyunun tek açik sözlü ve düzgün özyapisi olarak gösteren yorumlara degin... Bazi yönetmenler, özellikle Perde 3/Sahne 1’deki monologundan hareketle bireylerin esitligi, digerleri öç alma sorunsalini oyunun odaginda görebilir – kimileri Perde 4/Sahne 1’deki durusmayi ti’ye almayi yegler, digerleri Antonio ile Bassanio’nun iliskilerini sorgular – veya o dönem Venedik toplumunun ifrata kaçan yasam tarzini...
Bundan iki yil önce yorumunu izledigim, günümüzün önemli tiyatrocularindan Roberto Ciulli, (bir kadinin canlandirdigi!) Shylock’u açik/koyu gri çizgili, Nazi toplama kampi giysilerini simgeleyen bir pantalon-ceket takimi, karsiti Antonio’yu ise Mussolini dönemi subay üniformasi ve uzun siyah çizmeleriyle karsimiza çikarmisti. Italyan yönetmen olaylari günümüze tasirken, sikintidan ne yapacaklarini bilmeyen çogu baba zengini kendi ülkesi gençlerinin, bir alacak konusundan dogan kanli-biçakli bir oyunda hemen taraf olmaya hazir olduklarini, bu baglamda bos oturmanin nasil da kolayca siddete dönüsebilecegini gösterirken, AB’den kaynaklanan üst refah düzeyine kavusmus çagdas Avrupa toplumunu hedef aliyor.
Sanat Yönetmeni oldugu Tiyatro Pera’da sahneledigi oyunlarin çogunu kendisi kaleme alan, yöneten ve önemli rollerini de üstlenen Nesrin Kazankaya’nin da Cuilli’den etkinlendigini saniyorum, “Venedik Taciri”ni yorumlarken – ancak daha da ilerilere gidiyor: Çagdas yasama artik bilgisayar ekranlari ve cep telefonlari girmis; sürat motorlarindan dev tankerlere, oyunun sonunda ise Tel-Aviv’e kalkan uçaklara dek tam anlamiyla küresellestik..! Rialto Borsasi’ndan laptop ekranlarinda izlenen ve islem yapilan uluslararasi para pazarlarina ulastik; Fas ve Aragon Prensleri ile telekonferans üzerinden haberlesiliyor ve altin/gümüs/bakir dolu sandiklar arasindaki seçimler, bir bilgisayar oyunu biçiminde yapiliyor... Bunlarin tümü pek güzel – öte yandan, oyunun özgün metninde bu konuda kesin bir saptama olmaksizin, Cuilli’de Antonio ve kadim dostu Bassanio arasinda belirgin bir escinsellik süregelirken, Kazankaya’nin yorumunda Bassanio’nun sevgilisi Portia ile arkadasi Nerissa’nin, benzer bir iliski içinde olmalarina gerek var miydi ki???
... ve bu sanatin basarili emekçileri...
Sirin Dagtekin’in çevre tasarimi basarili – Pera’nin oldukça ciliz sahne ortamini iyi kullanmis, özellikle Shylock ailesinin kalabalik yemek masasini fuayeye almakla; sag duvardaki Venedik panosu, kirimizi/beyaz kisa direkler ile kanallari simgeleyen akan su sesleri de iyi oturmus. Koltuk ve masalarin, caz müzigi esliginde “varyete usulüyle” ortaya çikarilip toplanmasini biraz çocukça buldum, naçizen... Yüksel
Aymaz’in isik tasarimi, bu dar sahne alaninin tam hakkini veriyor, her zaman oldugu gibi. Nilüfer Moayeri’nin giysi tasarimina, özellikle maskeler seçimine ayri bir alkis! Yahudi geleneklerine gelince, tüm oyunlarinda sergiledigi arastirmacilik ruhu ile Nesrin Kazankaya, bu konuda da bir hayli okumus ve örnegin, Shylock’un Askenaz asilli oldugunu öne sürerken, çevresine Yidis sarkilar söyletiyor, oyunda Klezmer müzigi kullaniyor – biz de, bu savin dogru oldugunu kabullenelim... Aile sofrasinda yanan yedi kollu samdanin ise ne (olayin basladigi gün oldugunu varsaydigi) Purim aksaminda, ne de hiç bir Yahudi evinde bulunmadigini arada ögrendi, Nesrin Hanim – ve belki de dogrusu olan dokuz kollu samdani da edinebilmistir...
Tiyatro Pera sahnesinde ilk kez izledigim, “Çin Kahvesi” ve özellikle “Belden Asagi Vurmak” oyunlarinda begenimi kazanmis olan Can Basak (Antonio) ile Portia’yi canlandiran Kazankaya’nin yani sira, gene Pera’nin sürekli ve basarili oyuncusu Basak Mese ile yetenekli genç Aytunç Sabanli, Nerissa ve Launcelot rollerinde göz dolduruyorlar – ancak oyunun asil yildizi, hiç kuskusuz “Shylock” Mehmet Ali Kaptanlar’dir!
Nesrin Kazankaya’nin “Yahudi” ögesinin yorumu tabii ki tartisilir; benim algilamama göre, ibresi “olumlu” yöne dogru gidiyor - ve bu izlenimim, Kaptanlar’in son derece basarili canlandirmasi ile dogrudan ilgili! Her seyden önce, tiyatro tarihinde gördügümüz çogu itici/seytani Shylock’lardan çok daha “babacan” bir kisidir, “Pera”daki! Bana (sahnelerimizde yillar önce Cüneyt Gökçer’in canlandirdigi) “Sütçü Tevye”yi andirdi, birazcik... Her ne kadar durusma sahnesinde biçagini sürekli olarak biliyorsa da, kana susamis bir katil degildir, abartiyi pek seven Kazankaya’nin Shylock’u. Büyük bir olasilik ile Shakespeare’in de tasarlamis oldugu üzere, “bizim gibi” bir insandir bu Yahudi – bir yandan is yasaminin bazi olanaklarini kisisel dürtüleri için kullanmasini bilir, diger taraftan ailesine ve de geleneklerine simsiki baglidir – örnegin kizi Jessica Hiristiyan bir genç ile evden kaçarken, “kria” yapmadan da duramiyor (ve burada, Kaptanlar’dan öte, Kazankaya’yi da alkisliyoruz!). Shylock hakkinda son söz, kullandigi dil ile ilgili: Mehmet Ali Kaptanlar, kusursuzca sergiledigi (ancak biraz da biktirdigi!) Ibranice dua bölümlerinin yani sira, Türkçeyi yumusak bir Yahudi sivesi ile konusurken, her türlü sözel abartidan özenle kaçinmayi bilmis – ve burada Halûk Bilginer’in birkaç yil önce Moliére’in “Cimri”sini gülünç olmaya varan Yahudi vurgulamalariyla konusturmasini (ki bu, tamamen yersizdi – zira özgün Harpagon, Yahudi degil..!), talihsiz bir karsi örnek olarak göstermeden edemiyorum...
Gerek Safak Eruyar’in dramaturji çalismalari ve Pera’nin (her zaman oldugu gibi) hazirladigi, neredeyse “ansiklopedik” genis program kitapçigi, gerekse M.A.Kaptanlar’in bu sezonun en üstün sahne basarimlari arasina girecek oyunculugu; bir yandan Oscar Peterson, Klezmer ezgileri ve Vivaldi’nin “Ilkbahar” ile “Yaz” mevsimlerini içeren yerindeki müzik seçimi, beri yandan Yahudilik kavramlarinin oldukça iyi arastirilip uyarlanmasi, bu konudaki bazi yanlisliklar ile özellikle oyunun günümüze uyarlanmasinda yapilmis bazi “tatsizliklari” unutturuyor – ve özetle: Nesrin Kazankaya’nin kotardigi “Venedik Taciri”ni (“agizlari yanmis” Yahudilere bile..!) zevkle izlettiriyor.
Evrensel, 26.02.2008, Metin Boran
RAMP ISIKLARI
Metin Boran-m.boran@mynet.com
Pera’da bir Shakespeare klasigi
Kurulusundan bu yana toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlara duyarli, birbirinden ilginç konularla örülü oyunlari repertuarinda degerlendirerek ulusal ve uluslararasi, savas, baris sorunsali, savasin tahribati, kendine ve toplumsal yapiya yabancilasmis bireyin içe dönüklügü gibi sorunlarin yaninda, etnik, dinsel ve inançlarindan ötürü horlanarak dislanan etnik kesimlerin yasadigi sorunlari, tiyatro sanatinin görsel olanaklari ölçüsünde estetik bir bütünlük içinde ramp isiklarina tasiyan Tiyatro Pera, bu sezon ‘Profesör ve Hulahop’ adli oyundan sonra bir W. Shakespeare klasigi olan ‘Venedik Taciri’ ile seyirci karsisina çikiyor. Nesrin Kazankaya’nin hem çevirip hem de rejisini yaptigi oyunun dramaturjisi Safak Eruyar’a, dekor tasarimi Sirin Dagtekin isik Yüksel Aymaz’a, kostüm tasarimi ise Nilifer Moayeri’ne ait.
Ünlü Ingiliz yazar W. Shakespeare’in 1590’li yillarda yazdigi tahmin edilen Venedik Taciri, ele aldigi konu bakimindan yazarin en ilginç oyunlari arsinda yer aliyor. Venedik taciri Antonio (Can Basak) arkadasi Bassanio’ya vermek üzere Yahudi tefeci Shyloc’tan (Mehmet Ali Kaptanlar) borç para alir, borcu ödemedigi ya da ödeyemedigi kosullarda Shyloc, Antonio’nun bedeninden yarim kilo et alacaktir. Bu kosul sözlesmede yazilmistir. Ancak Antonio’nun gemileri denizde kaybolmus, parasiz kalmistir. Ödeme günü geldiginde Antonio zor duruma düser ve mahkemede hesaplasmaya baslarlar. Antonio, vücudundan et vermek yerine Shyloc’a yüklüce para teklif eder, ancak Yahudi tefeci para degil sözlesmede anlastiklari gibi yarim kilo et istemektedir. Bu kararliligini da su sözlerle dile getirir mahkeme heyetine; “Sözlesmenin geregi neyse onu alacagim. Aksi takdirde anayasaniza ve sehrinizin her yurttasa tanidigi özgürlüge gölge düser. Bana ait olan o et ve ben de onu istiyorum. Eger vermezseniz yaziklar olsun yasalariniza, Venedik’te yasalarin gücü yokmus demek” diyerek sözlesmeye uyulmasini ister. Ancak yasalarda her zaman oldugu gibi bir bosluk vardir: Avukat olmadigi halde durusmaya katilan Bayan Portia ve arkadasi zekice bir çikisla Yahudi tefeciye “Sözlesmede yalnizca yarim kilo et alacaginin yazdigini, bunu da kan akitmadan almasi gerektigini, eger kan akitirsa suçlu duruma düsecegini” söyler. Bu yorumla Shyloc suçlu duruma düsürülür ve magdur edilir.
Yasanin, Yahudi tefecinin haksiz duruma düsürüldügü bu yorumunda aslinda taraflar arasinda var olan dinsel farkliligin etkili oldugu yönetmenin sahne yorumunda da vurgulanir. Çünkü bütün mahkeme heyeti ve borçlu taraf Hiristiyan inancina sahip, Shyloc ise Yahudidir.
Yönetmen Nesrin Kazankaya Venedik Taciri’ni, yorumlarken dünyanin ve insanligin geldigi bu çagda, yasadigimiz nesnel gerçekligi göz önünde bulunduruyor ve adina neoliberalizm denilen iktisadi fasizmin, dinsel ve etnik köken farkliliklari üzerinde oynadigi oyunlari, metnin ve sahnenin olanaklari ölçüsünde seffaf bir anlatimla sorguluyor. Bir inancin baska bir inanca kurdugu tahakkümün birey ve toplum üzerindeki tahribati üzerine odaklanan Kazankaya, tahakküm ve asagilamanin sonuçlarini Shakespeare’in yaklasik dört yüz yil önce yazdigi Venedik Taciri’ ile hem tarihsel geçmise hem de güncel gerçeklige çarpici bir biçimde isik tutuyor.
Yahudi tefeci Shyloc’u yorumlayan Mehmet Ali Kaptanlar, sahneye çikardigi kompozisyonla seyirciyi büyülüyor. Kaptanlar, Shyloc’un asagilanmislik ve öteki konumuna düsürülmüslükten yogurdugu öfkesini oyun boyunca tutarli bir biçimde seyircisiyle paylasiyor ve göz dolduruyor, oyunculugu ile anlayarak, anlatma ve anlamlandirma hünerini sesi ve tavirlariyla ayrintilandirarak bütünlüklü bir portre çikarma basarisini yillarin deneyiminden süzdügü birikimiyle bulusturuyor. Kaptanlar performansi ile Shyloc’un düsünsel derinligi, duygusal gelgitleri, ahlaki tavrindaki degisimi ve genel olarak konumundaki degisimi oyun boyunca yetkin bir biçimde okunakli ve süzülmüs bir titizlikle özel bir portre olarak rejinin konseptine sunuyor. Oyunda basta Nesrin Kazankaya ve Can Basak olmak üzere diger oyuncular metnin canliligi ve seyirciye sunumu konusunda içten ve samimi çabalariyla seyircinin begenisini kazaniyorlar.
Uzun yillardir Türkiye’de sahnelerde görülmeyen Venedik Taciri, Tiyatro Pera’da iyi düsünülmüs bir sahne konseptiyle bugünün kapitalist dünyasinin bütün ahlaksizliklari ve çürümüslüklerini tarihsel gerçekligi baglaminda yeniden sorgulayarak tartismaya açan bir sanatsal tavirla seyirci karsisina çikariliyor. Nesrin Kazankaya ve Tiyatro Pera çalisanlari duyarli, sorgulayan ve tavir alan ve tutumlariyla ‘bugünden’ ve ‘gelecekten’ tedirginliklerini sanatçi sorumlulugu ile haykiriyorlar. Yüreklerine saglik.
Venedik Taciri Tiyatro Pera’da 7-8 Mart saat 20.00’de 9 Mart’ta ise 18.30’da izlenebilir.
Evrensel, 4.4.2008, Üstün Akmen
Kazankaya’dan tam anlamiyla ‘Bravo’luk bir yorum: ‘Venedik Taciri’
Tiyatro Pera Shakespeare’in ünlü “Venedik Taciri”ni (The Merchant of Venice) oynuyor ya, ben de bu oyunu gittim gördüm, simdi de degerlendirecegim ya, bu kere “usulü, adabi” rafa kaldirip önce konuyu animsatarak baslayacagim ise. Efendim, Shakespeare’in, 16. yüzyil Venedik’inde geçen zamandan bagimsiz komedi-dramasi “Venedik Taciri”, bir grup Hiristiyan asilzadesinin yazgisini, talihini ve Yahudi tefeci Shylock’la iliskilerini konu almakta. Antonio (Can Basak) meteliksiz dostu Bassanio’nun (Kayhan Teker) güzel Portia’ya (Nesrin Kazankaya) evlenme teklif etmek için ihtiyaç duydugu miktari temin etmek üzere Shylock’tan (Mehmet Ali Kaptanlar) borç alir. Antonio’nun geçmisteki davranislarindan olumsuz etkilenmis Shylock, borç verdigi paranin geri ödenmesine iliskin sözlesmeye çok kesin kosullar koyar. Antonio’nun teslimat isleri firtina yüzünden sekteye ugrarken, Shylock kizinin asilzade Lorenzo’ya (Erdinç Anaz) kaçmasindan ötürü her zamankinden daha öfkelidir. Borcun vadesi geçince, Shylock diyet olarak Antonio’nun yarim kilo etini ister. Bassanio, Antonio’yu umutsuzca bu cezadan kurtarmaya çalisirken, beklenmedik bir yerden beklenmedik bir yardim gelir.
Shakespeare ve anti-semitizm
Shakespeare’in basyapitlarindan “Venedik Taciri”nin konusu özetin tiriti olarak böyledir, animsamissinizdir. Ben, “Venedik Taciri”ni özellikle gerilim ögesi açisindan Rönesans Ingiltere tiyatro gelenegine isik tutabilecek bir “ders kitabi” niteliginde sayanlar safindanimdir. Çesitli tür ve nitelikte “merak” unsuru, karsitlik, çatisma, çeliski, ikilem vardir “Venedik Taciri”nde. Shakespeare’in, belki de “Hamlet” disinda hiçbir oyunu “Venedik Taciri” kadar birbirine karsit, çelisik açilarla bezeli degildir. Shakespeare’in diger oyunlarina kiyasla daha yüce ya da daha derin oldugundan degildir bu. “Hain” rolünü bir Yahudinin oynamasi, bu “hain”in anti-semitistlerce ortaçaglardan günümüze degin Yahudi halkina çalinan karalari dogrularca yazilmasi böyle bir tepkiye neden olmustur. “Shylock”, bir oyun kisisinin adi olmakla kalmamis, yeni bir sözcük olarak dile katilmis; sömürgen, gözü doymaz bir tefeci anlami kazanmistir. “Yarim kilo et” deyiminin de, benzer bir kullanimi vardir. Anti-semitizmin hâlâ yasadigi, varligi ya da yoklugunun bir toplum için ahlâk kistasi oldugu bir çagda, “Venedik Taciri” günümüzde de önemini koruyan bir eserdir.
Kazankaya günümüze gönderme yapmis
Karmasikligi nedeniyle birçok yönetmen ve yapimcinin Shakespeare’in en zorlayici oyunlarindan olan “Venedik Taciri”ni tiyatroya aktarma konusunda tereddüt etmesine neden oldugunu biliyoruz. Tiyatromuzun “Don Kisot”larindan Nesrin Kazankaya, kollarini bu kez iste bu “Venedik Taciri” için sivamis. “Venedik Taciri”ni çevirmis, yönetmis ve Portia karakterini üstlenmis. Çevirirken akici bir sahne dili kullanmis, sözcükleri titizlikle seçmis. Tekste dokunmamis, bildigimiz anlamda uyarlamamis da… Sadece zamani günümüze aktarmis. Venedik dedigin, ilk borsanin, ilk gettonun kuruldugu kent… Venedik dedigin, azinliklara yönelik davranis bozukluklarinin ilk filiz verdigi yer. Venedik dedigin, maddi çikar dünyasinin boy attigi ilk mahal. Bunlari öne çikarmis. Kenarda, A. Sirin Dagtekin’in tasarladigi Venedik’teki “canaletto”lardan birinin simgesi, ekranda “tower”lar… Etnik kökenlerin kiskirtildigi, provokasyonlarin ardi ardina siralandigi, küresel pastadan pay alma savasinin kizistigi günümüz dünyasina bir gönderme Kazankaya’nin yaptigi. Antonio’nun son moda Italyan takim elbiseleri içinde muhtemelen San Marco Meydani’nda cep telefonuyla borsadaki parasini kovalamasi, ugruna Yahudiden borç aldigi arkadasi Bassanio’nun evlenmek istedigi Portia’nin bir is merkezinde internet üzerinden babasina verdigi sözü tutup kocasini seçmeye çalismasi, ona es olmak isteyen örnegin Arragon Prensi’nin, örnegin Fas Prensi’nin borsadaki servetlerini internet üzerinden Portia’nin önüne sermeleri ve de sonra altin, gümüs, kursun kutular arasinda internette seçim yapmalari, bilgisayar basinda atilan Shakespeare tiratlari hep bu göndermenin parçalari.
Nesrin Kazankaya’nin yorumu
Nesrin Kazankaya böylelikle, sanirim Safak Eruyar’in dramaturji destegini de yanina alarak, oyunun trajik ve komik ögeleri arasinda dinamik bir denge saglarken, dramayi da canli ve anlasilabilir kilmis. Günümüz toplumunda da fazlasiyla var olan kiskançlik, önyargi ve kadinin gücü gibi temalarin altini koyu renkli kalemle çizmis. Oyunda sözü edilen “Belmont”u gökdelenlerin oldugu bir kapital merkezi olarak düsünmüs. Insanlarin iktidar düskünlügü olgusunu öne çikarmis, kendine özgü bir biçem belirlemis. Sözcükleri, sesleri, imajlari ustaca düzenlemis. Shylock’u önce oyunun “hain”i, nefret ve kinin ön kisisi olarak belirginlestirmis. Shylock’un, Antonio ile üç çift genç sevdalinin Bassanio ile Portia’nin, Gratiano (Mehmet Aslan) ile Nerissa’nin (Basak Mese) ve Lorenzo (Erdinç Anaz) ile Jessica’nin (Zeynep Özden) temsil ettikleri büyülü mutluluk agini parçalayacak kimse olmasini titizlikle öne çikarmis. Shakespeare’in eserinde hangi karakteri sevip sevmedigine bakmamis, törelerine uygun davranan beyefendileri Shylock’a karsi, Shylock’un onlara karsi tutumunda oldugu kadar gaddar olacagini varsaymis. “Ne kadar sevda ile dolup tassalar, sevgiyle yogrulsalar gene de sevemezler” diye düsünmüs. Nesrin Kazankaya’ya göre, Shylock asla bir canavar degil. Ona katlanamayacak, tahammül edemeyecek bir dünyaya sokusturulmus bir kisi sadece.
Yaratici kadro
Erdinç Anaz olabildigince canli bir dans düzeni kurmus. Bana sorsa (ki neden sorsun), bazi oyunculara (örnegin Zeynep Özden’e, Erdinç Anaz’a) hareket içerisindeki ritmi görmelerini ve duyumsamalarini, bedenin üç boyutlulugunu anlamalarini ögretmekle ise baslardim. Ezgi Kasapoglu, müzigi oyunculugun diger ögelerinden, devinimden, danstan, metnin kesimlenmesinden yapay olarak ayirmamis, iyi de etmis. Nilüfer Moayeri, düsünsel islemi olan kostümler tasarlamis. Anlamsal degeri olan, sadece görülüp seyredilmeyen, okunup anlamaya dayanan kostümler bunlar… Ve de mükemmel maskeler… Karincayiyene benzeyen ““lar, tüm yüze kalip gibi oturan, oval “larva”lar… A. Sirin Dagtekin de “matluba” fevkalade uygun takdire deger bir dekor tasarimi yapmis. “Venedik Taciri”nde zaman ve mekân kavrami, oyun içindeki duygusal tablolari, Tiyatro Pera’nin sahne olanaklari inceden inceye hesaplanarak kotarilmis basarili isik tasariminaysa Yüksel Aymaz imza atmis. Yüksel Aymaz’in, oyun içindeki dekor degisimlerini “black-out”suz atlatma konusunda yönetmen Nesrin Kazankaya’ya yardimi da, elbette yadsinmamali.
Oyuncular
Tiyatro Pera’dan yetismis genç yeteneklerden Salanio’da Ilker Yigen, Salarino’da Okan Kayabas, Lorenzo’da Erdinç Anaz yönetmenin istekleri dogrultusunda görevlerini yapmakta. Kayhan Teker’e ve Aytunç Sabanli’ya kendi kurallari olan sesbilimsel, retorik, prosodik bir dizge biçimi üzerinde biraz daha çalismalarini salik veririm. Mehmet Aslan’a sözüm yok, girdigi renkli yolda yürümesini sürdürüyor. Zeynep Özden, henüz coskularini okutmayi bilemiyor, ruhsal bir durumu çabuk yakalayamiyor. Neyse!.. Diyecegim: “Ha gayret Sevgili Özden…” Basak Mese, rolden çikmiyor, ama varligina inanmamiz gereken “Nerissa” oldugu yanilsamasini bazen bozuyor. Antonio’da Can Basak, oyunculugunda tutarligi ve bütünselligi koruyacak birimleri bilen kiratta bir oyuncu. Antonio’nun duygularini duygusal olarak gayet iyi sahiplenmis. Can Basak’in sezgileri, Antonio’ya can verirken yaraticiliginin bileyicisi, itici gücü olmus. Nesrin Kazankaya, Portia’yi fevkalade akilli bir disi olarak çizerken; Portia’nin canliligini, fiziksel ve psikolojik yönelimlerini sergilemeyi de savsaklamamis. Portia’yi yeniden biçimlendirmis. Mehmet Ali Kaptanlar, Shylock’u mekanik icra noktasina kadar mükemmellestiriyor, sonra daha derinlere indirip yeni duygularla dolduruyor.
“Venedik Taciri”ni gidin, izleyin, bana hak vereceksiniz. Mehmet Ali Kaptanlar, Shylock’u deyim yerindeyse, nitelik olarak psiko-fiziksel hale getiriyor. Resmetmek istedigi Shylock’u, inanin bana izleyenlere duyumsatmakla kalmiyor, yanlarina oturtuyor, dost kiliyor.
Broşürden:
Yabanci Olmak...
Bir sabah uyanip da, dogup büyüdügünüz yerde, ailenizin hatta atalarinizin ülkem dedigi, insanlariyla ayni milli duygulari paylastiginizi sandiginiz topraklarda yabanci oldugunuzu görseniz ne yapardiniz? Düsmanlik ve asagilanmanin tek gerekçesinin varolusunuz ve farkli yasam biçiminiz oldugunu bilerek büyüseniz ve çikarlarin zedelendigi ilk firsatta, içinde yasadiginiz sistem tüm silahlariyla karsiniza çiksa? ...
20. yüzyilda, 60 milyondan çok insanin öldügü iki büyük paylasim savasiyla sarsilan dünyamiz; 21. yüzyila, enerji alanlarinin ele geçirilmesi hedefli, 11 Eylül 2001 tarihinde baslatilan üçüncü dünya savasi ile girdi. Etnik kökenlerin, farkli dinlerin, ulus kimliklerinin düsmanliklara dönüstürüldügü ve bahane olarak gösterildigi bu son paylasim savasi, bir kaç çok uluslu tekelci sirketin çikarlari dogrultusunda ülkeleri ezip geçmekte. Dengeler sürekli degismekte, global çikarlar dogrultusunda yapilan paktlarla, gücü ele geçiren geçmisin ezilen uluslari, savunma bahanesiyle çevresine kan ve intikam saçabilmekte. Bir avuç insanin daha zengin ve güçlü olmasi için sürüp giden bu vahset karsisinda, hepimiz her yeni güne biraz daha “yabanci olarak” uyaniyoruz. Tüm kurallarin, ahlakin ve hukuk sisteminin her an yeni bir yorumla egilip bükülebildigi; hiç bir olayin borsanin düsmesi ya da yükselmesi kadar önemli olmadigi bir düzensizlikte, “yabanci” olarak kalabilmek belki de yeni bir dirim kaynagi olusturacak.
Insanliga dair tüm bu dertler içinde Shakespeare’in “Venedik Taciri”, sanki günümüz için yazilmis bir bas yapit gibi çikiyor karsimiza. Onu günümüzden okumak için, tek bir sözcük eklemeye gereksinim duyulmayacak kadar yeni ve çagdas bir metin.
Aylardir tüm ekiple birlikte metni zedelemeden yeniden yorumlamak için sürdürdügümüz çalismalarimizda, Musevi geleneklerini algilamamiz konusunda bize yardimci olan tiyaro sanatçisi Seyla Halis’e; Musevi geleneksel danslarinda yardimci olan koreografVerda Hason’a, Tiyatro Pera adina tesekkür ederim.
Venedik Getto'su
Shylock, hiç yasamadigi halde Venedik’in en ünlü Yahudi’sidir. Venedik Yahudilerinden tarihçi Riccardo Calimani, “Venedik Tüccarlari” adli kitabinin, Shylock baslikli önsözünde buna dikkat çeker. Ona göre bu ünlü Shylock figürü “hayali ama kani-caniyla son derece inandirici bir kimliktir.”
Ancak Venedik, Yahudilerin varligi için çok daha keskin bir simgeye sahiptir: Getto. 29 Mart 1516’da, Shakespeare’in ölümünden yaklasik yüz yil önce, Venedik Devleti su yasayi ilan etmistir:
“Yahudilerin hepsi, San Girolamo’daki Getto’da, evlerden olusan blokta, bir arada yasamak zorundadirlar. Gece boyunca, bir ucunda küçük köprünün oldugu Vecchio Getto’suyla ve diger ucunda iki kuleli köprüyle çevrili alanda dolasabilirler. Bu iki sinirdaki kapilar, dört Hiristiyan nöbetçi tarafindan, sabahlari Marangona-Çanlarinin çalmasiyla açilacak, gece saat 24’de kilitlenecektir. Bunun için Yahudiler, meclisimiz tarafindan belirlenecek bir ücreti bedel olarak ödeyeceklerdir...”
“Getto” sözcügü bu andan itibaren, Yahudilerin, Hiristiyan mahallelerden kesin bir izolasyonu anlamini içeren bir kavram haline gelmisti. Böylelikle büyük veba salginindan sonra Yahudilerin çöküsünün mührü vurulmus oluyordu ve Yahudilerin tefecilik isleriyle, eski esya satislari kisitlanarak vesikaya baglaniyordu. Tanri’nin verdigi bir ceza gibi gösterilen bu azinlik düsmanliginin ve Venedik Getto’sunun kurulusunun ardinda, Venedik Devleti’nin içinde bulundugu büyük siyasal kriz yatmaktaydi. Venedik’e karsi, Avrupa’da Fransa, Ispanya ve Papa II.Julius’un olusturdugu dev bir koalisyonun baslattigi bir savas sürmekteydi. “Liga von Cambrai” adi verilen bu birlesik güç, Venedik imparatorlugunu paylasmak istiyordu. Koalisyon, kendi içindeki kaypakliklar yüzünden basarili olamadi ama savasin sonuna yaklasildigi 1516’da Venedik Devleti’nin tüm serveti tükenmis ve kent finansiyel açidan tam anlamiyla çökertilmisti. Kuzey Italya’daki büyük kiyimdan kaçan pek çok Yahudi Venedik’e kaçmisti; yanlarinda getirdikleri paralar yüzünden de büyük bir sevgiyle karsilanmislardi. Ancak Venedik’in yasadigi talihsizligin “Yahudilerin günahlari yüzünden Tanri’nin verdigi bir ceza” oldugu resmi açiklamasindan vazgeçilmedi. Bu arada yeni bir veba salgini da ortaligi kasip kavuruyordu. Getto’ya yönelik baskilar iyice artti; Yahudiler günahlarinin bedelini ödedikleri takdirde Tanri’nin merhamet edecegine inaniliyordu.
Tüm bu olaylar Venedik tarihinin en görkemli dönemiyle baglantiliydi. Bu essiz kent, senlikli meydanlariyla eglence kültürünün merkeziydi. Söhreti tüm Avrupa’ya yayilmisti. Yeni bir Dük’ün basa geçmesi, yabanci bir heyetin kenti ziyareti, Kadinlar Günü (Garanghelo), Aziz Markus’un -ya da herhangi bir baska Aziz’in- dogum günü ve yilin en büyük senligi “Sposalizio del Mare”, yani Venedik’in denizle evlilik töreni, görkemli senlikler için neden olusturuyordu. Binlerce gondol ve süslenmis kayiklar kanallarda ve San Marko Meydani’nin önündeki denizde birbirleriyle yarisiyordu.
Venedik ve Yahudiler arasindaki iliski, 1382 yilindan itibaren”Condotta” adli resmi bir sözlesmeyle düzenlenmisti ve sik sik yenilenip sözlesmenin kapsami genisletildi. Sözlesme, oturma izni, banka ruhsati, ödünç para verme kosullari, banka sayisi (kirmizi, yesil ve siyah renklerle isaretleniyordu), kent mahallelerindeki dagilim, aileler, bankerlerin mülk alma sinirlari, küçük ve büyük krediler için faiz oranlari, rehin verme kosullari, rehincilerin muhasebe kayitlari, borç senetlerine karsilik verilecek avans gibi konulari içeriyordu.
Condotta, pek çok düzenlemeden sonra 1537 yilinda Yahudilerin Venedik’te sürekli oturabilmelerini resmen tanidi. Yeni kurulan gettolardaki en büyük yerlesik grup, Alman kökenli Yahudilerden olusan Todesca ulusuydu. Getto sözcügü büyük bir olasilikla, ilk Yahudi yerlesim bölgesinde olan eski bir dökümhanenin, Venedik dilindeki karsiliginin “getto” olmasindan geliyordu. Alman Yahudileri bunu “Ghetto” olarak telafuz ediyordu. Ikinci büyük grubu, Ispanya’dan sürülüp bir kismi Türkiye’ye siginan Levantina ulusu olusturuyordu. Onlarin gelisiyle Gettolar büyüdü ve Alman tefeciler “Getto Novo”da, Levantin tüccarlar “Getto Vecchio” toplandilar.
1555’de Augsburg Dinler Barisi, Venedik’teki Yahudilerin durumunu çok daha kötü bir hale getirdi. Bu politik karar, Portekiz’de din degistiren Yahudilere (Marranlar) karsi alinmisti. Bunun bir kamuflaj oldugu, Yahudilerin Hiristiyan olup gene de kendi dinlerini sürdürmeleri neden gösteriliyordu. Fanatik Yahudi karsiti Papa IV. Paul, gönüllü din degistirmeyi yasakladi; ancak gerekli durumlarda zorla din degistirtilecekti. Portekiz’de din degistiren Yahudiler bu ülke disinda tekrar kendi dinlerine dönüyorlardi. Oyunda Shlyock’a zorla din degistirtilmek istenmesi bu çerçevede görülmelidir.
1547’de Venedik’te Engizisyon mahkemeleri kuruldu ve devlet denetiminde ilimli bir yaklasimla baslatildi. Reformasyona karsi bir süreçti bu. Lütheryenler ve yeniden vaftis olanlar (Anabatistler) gibi sapkinlara (Heretik) karsi açilan davalarin, yaklasik yüzde besini Marranlar olusturuyordu. Bu davalar da genellikle, sari sapka takmayan Yahudilerin sikayet edilmesiyle açiliyordu. Gettolardaki Yahudiler genellikle mahkemeye çekilmediler.
1553-1568 arasinda San Marco Meydani’nda çok miktarda Yahudi kitaplari yakildi. Ünlü venedikli matbaaci Aldo Manuzio (1450-1515) sayesinde Venedik Italyanca kitap basiminin gücünü kesfetmisti. Manuzio, Humanizm ruhunu yansitan Yunan klasiklerini, Venedik’te yasayan Yunan bilginlerin editörlügünde basiyordu. Latin yazarlarin yapitlarini basarken kullandigi yazi karakteri “Italik” onun kesfidir. Venedik Getto’sunun kurulmasindan bir yil önce 1515’de öldü. Bundan sonra Venedik, Ibranice kitap basiminin merkezi haline geldi. 1516’da yayimci Daniel Bomberg, büyük Hahamlik Incili’ni Aramice ve Ortacag yorumuyla yayimladi. Bunu Babil Talmut’u, Filistin Talmut’u ve Elia Levita’nin, Yahudi kültürünün klasigi olan “Massoret ha-Massoret” kitaplari izledi. 1553’de III.Julius buir kararname yayinlayip, Ibranice kitaplarin, özellikle Talmut’larin yakilmasini emretti. Kararname bildirileri Venedik’in dört bir yanina asildi. 1570’den itibaren Yahudi kitaplarinin basilmasi kesinlikle yasaklandi.
1571’de Ispanya ve Venedik birlesik donanmalari, Türklere karsi büyük bir deniz zaferi kazandi. Bunu tüm Venedikli Yahudilerin kentten sürülmesi karari izledi. Çünkü Türk tarafinda, Venedik’in amansiz düsmani Yahudi Joseph Nasi vardi. Nasi, daha önce Venedik’e karsi kendi önderliginde bir intikam savasi açmisti ve bu savas sonucu Kibris adasinin hükümdarligina getirilmisti. Marlowe “Maltali Yahudi” adli oyununda, Josepn Nasi’yi örnek almistir. Bu oyunun Shakespeare’i “Venedik Taciri”ni yazma konusunda etkiledigi de açiktir. Yahudilerin sürülme karari son anda düzeltildi, bunun yerine Yahudiler, “Monti die Pietà”yi, fakirler için rehin veren evleri isletmeye zorlandi. Avrupa’da Yahudilerin “Monti di Pietà”lari islettigi tek yer Venedik oldu.
1580’lerin sonuna dogru Venedik’in Yahudilere karsi politikasi degisti. Maddi kaygilarla, Yahudilerin yaptiklari ticaretten yararlanmak için, ticaret ve oturma izinleri genisletildi. 1598’de resmi sözlesme Condotta Yahudilerin lehine yeniden düzenlendi. “Venedik Taciri” oyunu iste bu siralarda yazilmisti.
1608’de Venedik’e gelen Ingiliz gezgin Thomas Coryat, “Coryat’s Crudities” adli kitabinda, gettolarda yasayan 5-6 bin Yahudiden söz eder. Gettolarin dar alanlarda kuruldugu düsünülürse, son derece sikisik bir yerlesim sözkonusudur.
(Getto Novo, toplam 6 bin metre karedir.) Gettolar Venedikli memurlarin denetiminde yari özerk bir yapiya sahipti. Etnik kökenler ve konusulan diller çok çesitliydi. Askenazlar ve Alman Yahudiler “Jiddisch” konusuyordu. Shylock tefecilik yaptigina göre, bu gruba aitti ve Jiddisch konusuyordu. Ladino, Lingua Franca, Ibranice, Türkçe, Portekizce, Yunanca diger dilleri olusturuyordu.
Askenazlarin “Getto Novo”su en eski gettoydu ve ödünç para veren bankalar buradaydi. Shylock da burada oturmus olmaliydi. Oyunda Shylock’un evi önünde beliren maskeli karnaval alayi, tek Yahudi Karnavali olan “Purim Senligi” olmalidir. Susan Yahudileri’nin MÖ V.yy’da Pers soykirimindan kurtuluslarinin yildönümü olarak kutlanan Purim, Pers yönetiminin soykirim tarihini zar atarak saptamasi nedeniyle, adini Ibranice zar anlaminda gelen “Pur” sözcügünün çogul halinden alir. Yahudilerin neseyle sarkilar söyleyip, dans ettigi, coskulu kutlamalar yaptigi Purim Bayrami’nda fakirlere bagislar yapilip, tanidiklara hediyeler verilir. Degisik, renkli ve garip kiyafetli hatta maskeli kiz ve erkek çocuklar bu hediyeleri dagitirlar. Bu senlikte
gün boyu Yahudi bankalarinin ve alisveris dükkanlarinin önünde uzun kuyruklar olusturan Hiristiyanlar, gece gettolari terk etmek zorundaydilar. Kapilar kilitlendikten sonra içinde nöbetçiler olan bir sandal, gettolarin çevresinde kanallarda dolasirdi. Bu, Yahudilerin Babil tutsakliginin bir simgesiydi.
Dietrich Schwanitz
Almanca’dan çeviren: Nesrin Kazankaya
Venedik Karnavali
Büyük Perhiz (Hiristiyanlikta Paskalya’da, 40 gün boyunca hayvansal gidalari yememek kaydi ile tutulan oruç) öncesi, “yemege veda” anlami tasiyan “Carnevale”, Veneto Bölgesi’nin her yerinde kutlanir. Bu karnavallarda sosyal statülere bagli kalmamak ve sinif farklarini kaldirmak için maske takma gelenegi Venedik'te hala sürmektedir.
Karnaval ilk olarak 1162 yilinda Venedik Dük’ü II.Vitale Michiel’in, Aquileia Patrigi Ulric’i yenmesi üzerine düzenlenmistir. Patrik bagislanir ancak her yil yenilgi gününde Venedik’e kendini ve onu savasta destekleyenleri sembolize eden bir boga ve on iki domuz yollamasi kararlastirilir. Zaferin yildönümleri tiyatro gösterileri, kumar oyunlariyla Venedik halkinin çok eglendigi ve Dük’ün politik gücünün pekistigi bir gün olarak kutlanir.
16.yüzyilda artik net bir kimlik kazanmis olan karnaval, “Dünyanin En Yüce Cumhuriyeti”nin resmi festivali haline gelir. Venedik’te maske gelenegi ise 13 yüzyila dayanir. Kilik degistirmek özellikle 15. yüzyilda moda olmustur. 17. yüzyilda Onlar Meclisi maskli kostümlerin yilin her dönemi kullanilmasini önlemek için, yalniz Karnaval döneminde maskeyi serbest biraktigini açiklar. Düzenlemelere ragmen “maskeler” 18. yüzyila kadar otoritelerle çatismaya devam ederler. Karnaval eglenceleri lüks balo salonlarinda yapilan özel partilerle de desteklenmektedir.
Tarihçiler 18. yüzyildaki karnavallari kendi düsüsünü hisseden sehrin hedonist ve sorumsuz yüzü oldugunu yazarlar. “Dünyanin En Yüce Cumhuriyeti”nin çöküsü kendini karnaval kutlamalarinda da göstermistir.
Kendi kendine aniden sona eren gelenek 1979’da tekrar canlandirildiginda gördügü ilgi sonucu kalabaligi önlemek için demiryolu ulasima kapandi. Yeni karnaval eskisinden pek çok açidan farklidir. Bulusma yerleri, kostümler ayni gibi görünse de geleneksel maskeler sekil ve renk degistirmistir. Commedia Dell’Arte tiyatro geleneginden gelen, Arlecchino, Brighella ve Pantolone geleneksel maskeleri artik kullanilmamaktadir. Yeni karnavalin yeni maskeleri gerçekçilikten ve gerçek hayat figürlerinden uzaktir. Kostümler, maskeler artik bir hayal dünyasina aittir.