Kast:
Yazan-Yöneten: Nesrin Kazankaya
Dramaturgi: Şafak Eruyar
Işık: Yüksel Aymaz
Yönetmen Yrd. : Zeynep Özden
Kostüm: Fatma Öztürk
Dekor: Nilüfer Moayeri
Yönetmen Yrd. : Zeynep Özden
Yapim Asistani: Müge Bucak
Isik-Ses Kumanda: Ugur Arda Baskan
|
Oynayanlar:
Egeon:Selçuk Uluergüven
Solinus:Pınar Çelebi
Syracusalı Antipholus:Dağlar Uygur
Syracusalı Dromio:Volkan Aktan
Ephesuslu Antipholus:Erdinç Anaz
Ephesuslu Dromio:Aytunç Şabanlı
Adriana:Münibe Millet
Luciana:Zeynep Özden
Angelo:Nazmi Karaman
Balthazar:Okan Kayabaş
Başrahibe:Seda Kılıç
Fahişe:Zekiye Çelik
Luce:Seda Kılıç
Eren Uluergüven'in Anısına...
|
|
Özet
|
|
Oyun Ephesus kentinde geçer. Syracusa ve Ephesus ticaret yüzünden birbirine düşman iki kent devlettir. Tüccar Egeon, Syracusalılara yasaklanan Ephesus kentine girdiği için tutuklanır. 24 saat içinde fidye tutarını ödeyemediği takdirde ölümle cezalandırılacaktır. Egeon, yıllar önce ailesiyle birlikte geçirdiği bir deniz kazası sonucunda karısını, ikiz oğulları Antipholus’lardan ve gene ikiz olan uşakları Dromio’lardan birini yitirmiştir ve ölüp ölmediklerini bilmemektedir. Syracusa’da babasının yanında büyüyen Antipholus, kölesi Dromio’yu da yanına alarak ikiz kardeşlerini bulmak için yola çıkar. Bir süre sonra oğlundan haber alamayan Egeon da Antipholus’un peşinden gider. Sonunda Syracusalı baba oğul birbirlerinden habersiz diğer ikizlerin yaşadığı Ephesus kentine gelirler. Ephesus’lular ikizleri birbiriyle karıştırır. Kentte ikizlerin varlığı yüzünden yanlışlıklar birbirini kovalar. Ephesus’lu Antipholus’un karısı Adriana bile kocasını ikiz kardeşinden ayırt edemez. Böylece tüccarlar kenti Ephesus’da, ikizlerle ilintili bazı ticari ilişkiler ve parasal dengeler alt üst olur. Borçlarını tahsil edemeyen tüccarlar birbirlerini tutuklattırır. Ephesuslular da tutkulara, aşklara, kıskançlıklara, öfke ve hırslara yenik düşerek bu yanlışlıktan nasibini alacaktır. Ancak her zaman olduğu gibi yanlış anlamaların ağır bedelini gene alt sınıftan köleler ödeyecektir.
|
|
Basin Bülteni
TİYATRO PERA’DA SHAKESPEARE’İN “YANLIŞLIKLAR KOMEDİSİ”
ADLI OYUNU PRÖMİYER YAPIYOR
Tiyatro Pera sezonu Shakespeare’in ünlü komedisi “Yanlışlıklar Komedisi” ile açıyor.
William Shakespeare’in yazdığı Nesrin Kazankaya’nın çevirdiği “Yanlışlıklar Komedisi” adlı oyun 18 Kasım 2005 tarihinde prömiyer yapıyor. Nesrin Kazankaya’nın yönettiği oyunun dramaturgisi Şafak Eruyar’a, dekor-kostüm tasarımı Nilüfer Moayeri’ye, ışık tasarımı Yüksel Aymaz ait. Oyunda görev alan oyuncular: Selçuk Uluergüven, Dağlar Uygur, Volkan Aktan, Erdinç Anaz, Aytunç Şabanlı, Münibe Millet, Zeynep Özden, Pınar Çelebi, Seda Kılıç, Nazmi Karaman, Zekiye Çelik, Okan Kayabaş.
Oyun Ephesus kentinde geçer. Syracusa ve Ephesus ticaret yüzünden birbirine düşman iki kent devlettir. Tüccar Egeon, Syracusalılara yasaklanan Ephesus kentine girdiği için tutuklanır. 24 saat içinde fidye tutarını ödeyemediği takdirde ölümle cezalandırılacaktır. Egeon, yıllar önce ailesiyle birlikte geçirdiği bir deniz kazası sonucunda karısını, ikiz oğulları Antipholus’lardan ve gene ikiz olan uşakları Dromio’lardan birini yitirmiştir ve ölüp ölmediklerini bilmemektedir. Syracusa’da babası Egeon’un yanında büyüyen Antipholus ve kölesi Dromio, ikiz kardeşlerini bulmak için yola çıkarlar. Bir süre sonra oğlundan haber alamayan Egeon da Antipholus’un peşinden gider. Sonunda Syracusalı baba oğul birbirlerinden habersiz diğer ikizlerin yaşadığı Ephesus kentine gelirler. Ephesus’lular ikizleri birbiriyle karıştırır. Ephesus’lu Antipholus’un karısı Adriana bile kocasını ikiz kardeşinden ayırt edemez. Kentte ikizlerin varlığı yüzünden yanlışlıklar birbirini kovalar.
Yeni kıtaların keşfiyle birlikte deniz ticaretiyle zenginleşen tüccar sınıfının ortaya çıktığı Rönesansla antik kültür yeniden canlandırılmıştır, Siyasal ve dinsel baskıdan kurtulan insan, özgür kazanma hırsı ve girişimci ruhuyla ticaret yapmakta, sosyo-ekonomik, toplumsal, sanatsal ve hukuksal değişimleri yönlendirmektedirler. Bir Rönesans yazarı olan Shakespeare de dönemin bütün hümanist sanatçıları gibi yaşadığı çağdan ve antik kültürden çok etkilenmiştir. “Yanlışlıklar Komedisi“ antik Latin yazar Plautus’un “İkizler“ adlı komedisinden uyarlanmıştır. Yanlış anlamalar sonucunda komik durumların iç içe geçtiği yüksek bir komedi olan oyun “Fars“ türünde yazılmıştır.Oyun antik dönemde geçer. Olayların ticaret kenti Ephesus’da geliştiği oyunun kahramanları tüccarlardan oluşur. İkiz tüccar kardeşlerin kent esnafınca karıştırılması sonucunda ticari ilişkiler bir anda sekteye uğrayarak parasal dengeleri alt üst eder.Tüccar sınıfı, aşkları, kavgaları, tutkuları, beğenileri, öfkeleri ve para kazanma hırslarıyla komik durumlara yol açar. Paranın gücü tüccarların bireysel varoluşlarının bir göstergesidir. Kentin ekonomisini elinde tutan tüccarlar, parasal çıkarları söz konusu olduğunda en yakınını bile harcamaktan çekinmez. İkiz tüccarların karıştırılmasıyla gelişen yanlışlıklar, yanılgılar, komiklikler, kıskançlıklar, tutuklanmalar, servet kazanmalar, para ve itibar kaybetmeler bir anda Ephesus kentini kuşatır. Efendilerin bile ikiz köleleri karıştırmasının faturasını her zaman olduğu gibi yine alt sınıftan köleler ödeyecektir.
Komedinin edebiyat ve şiirle, harikulade bir uyumla buluştuğu oyun;
Shakespeare’nin seçkin, çarpıcı ve vazgeçilmez yapıtları arasında yer almaktadır.
Tiyatro Pera’nın genç kuşak oyuncularının oynadığı oyun, elim bir kaza sonucu kaybettiğimiz Eren Uluergüven’in anısına sahneleniyor.
Oyunda Eren Uluergüven’in babası, deneyimli oyuncu Selçuk Uluergüven de rol alıyor.
|
|
Basından
www.tiyatronline.com - Robert Schild
Sahnelerimizde iki klasik oyun katildi... Biri bütçe sorunlari ön planda gelmeyen ödenekli bir tiyatroda, digeri ise oldukça kisitli olanaklar ile ugras veren alçakgönüllü küçük bir sahnede izlenebilir. Birinde bazilari ülke çapinda bilinen ve tümü profesyonel, digerinde ise çogu genç tiyatro ögrencilerinden olusan oyuncular rol aliyordu. Birinde salon çogunlukla doludur, digerinde ise genellikle oyun baslamadan da bilet bulabiliyorsunuz. Oyunlarin ikisi de komedidir, ancak birinde tüm oyun boyunca belki bir-iki kez, digerinde ise çok daha sik gülebiliyorsunuz...
“Tartuffe”: Yürekli, ancak renksiz bir yapim
Istanbul Devlet Tiyatrosu, çok tartisilmis yönetim degisikliginden bu yana ancak Aralik ayinda yeni bir oyun sunabildi. Tom Kempinski'nin “Tek Kisilik Düet”inin ardindan, yilin son günlerinde büyük beklentiler ile Moliére'in “Tartuffe” galasina gittik. Beklentilerimiz iki açidandi. Ilki, Fransa'daki ilkgösteriminin ardindan din sömürüsünü acimasizca elestirmesi nedeniyle devlet tarafindan yasaklanmis bir oyunun, Lemi Bilgin olayi nedeniyle ülkenin hemen tüm aydinlarinin simseklerini üzerine çekmis “devlet”in tiyatrosunda sahnelenmesinden kaynaklaniyordu. Digeri ise, son yillarda sundugu tüm sahne yorumlarini (“Speer”, “Sonsuz Döngü” vbg.) alkisladigimiz Mehmet Ali Kaptanlar'in basrolünü üstlendigi bir dünya klasigini, büyük bir sahnede görebilme sevinciydi.
Birinci beklentimiz, olumlu biçimde gerçeklesti. Tiyatro tarihinde önemli bir yer almis “politik tiyatroya karsi devlet sansürü” olayini animsama büyüklügünü gösteren bizim Devlet Tiyatromuz, üstelik yönetmen Kâzim Aksar'in “oyun içinde oyun” yöntemine karsi çikmayarak, “Tartuffe” oyununu sergileyen bir kumpanyanin öyküsü ile basatiyor ilk perdeyi: Tiyatroya gönderilen resmi bir bildiride, bu temsilin ardindan oyun yasaklanir. Dolayisiyla “Tartuffe” son kez (ve bizler için!) sahnelenir ve ikinci perdenin sonunda, tiyatro devletin kolluk kuvvetleri tarafinca kapatilir. Neyin nasil yapilmamasina dokunduran, çok yerinde bir özelestiri göstergesi - kesinlikle kutlanmasi gerek...
Ikinci beklenti ise, kismen bos cikti! Yukarida “büyük sahne” derken, geçen sezon Halûk Bilginer'in Oyun Atölyesi'nde (oyunculuk basarimi ve ödül almis giysilerinin yanisira) dekorsuz olarak izledigimiz “Cimri”den sonra, çagina uygun zengin bir sahne tasarimi bekliyorduk, özellikle gençler için zaman zaman “klasik” oyunlari sunmasi gereken ödenekli bir tiyatrodan... Ancak, ne yazik ki, 17. yüzyil Fransa kentsoylu yasamini simgeleyecek dekor hemen hemen hiç yoktu; ikili-üçlü sahnelerinin altini çizecek isik tasarimi çok zayifti; iyi düsünülmüs olmakla birlikte, türü ile tamamen “faul” (yani o dönemin ezgileri ile hiç ilgisi olmayan) canli müzik, sahnede konusulanlari örtüyordu; commedia del arte'ye göndermede bulunan iki maskeli arlecchino tipinin sahneleri süslemesine pek anlam veremedik; oyuncularin bir bölümünün (belki oyunun sahnelenmesi sürdükçe düzelecek?) performansi çok düsük düzeydeydi - ve, gerçekten de, gülecek pek bir sey bulmadik! Akilda olumlu olarak kalan basta Mehmet Ali Kaptanlar'in alisilagelmis düzeyli ve hizmetçi Dorine rolündeki Serap Eyüboglu'nun, biraz çigirtkan olmakla birlikte, basarili oyunlariydi. Özetle - yazik oldu, kaçan bu firsata...
“Yanlisliklar Komedisi”: Gerçekten de güldük!
Bir yandan sahne sanatlari egitimi veren, öte yandan bes yildir sundugu nitelikli oyunlari ile bilinen Tiyatro Pera'nin son basarili yapimlari “Dobrinja'da Dügün”ü halen bellegimizdedir. Simdi de hemen belirtelim ki, bu alçak gönüllü sahnenin Sanat Yönetmeni Nesrin Kazankaya'nin dilimize çevirip yönettigi Shakespeare'in hep gölgede kalmis “Yanlisliklar Komedisi”, Moliére'in basyapiti “Tartuffe”ün konu ve ileti yumagina hiç yaklasamazken, izledigimiz DT yapimini yorum açisindan kat kat geçiyor!
Antik Roma yazari Plautus'un “Ikizler” oyunundan esinlenip konuyu gelistiren Shakespeare'nin ilk güldürüsü olan “Yanlisliklar Komedisi”nin içerigi, yazildigi dönem için yenilikçi ve komik sayilmissa da, ayni yargi bugün için geçerli degildir kuskusuz: Ephesus'a gelen Syracusa'li Egeon, yillar önce ailesiyle birlikte geçirdigi bir deniz kazasi sonucunda karisini, ikiz ogullari Antipholus'lardan ve gene ikiz olan usaklari Dromio'lardan birini yitirmistir (ikiz çiftlerinin adlarinin da niye ayni oldugunu bir türlü anlayamamisimdir!) ve ölüp ölmediklerini bilmemektedir. Bu arada, Syracusa'da babasinin yaninda büyüyen Antipholus ve kölesi Dromio, ikiz kardeslerini bulmak için yola çikarlar. Bir süre sonra oglundan haber alamayan Egeon da Antipholus'un pesinden gider ve onun gibi diger ikizlerin yasadigi Ephesus'a gelir. Ne var ki, bu kentin halki ikizleri birbiriyle karistirir, dahasi Ephesus'lu Antipholus'un karisi Adriana bile kocasini ikiz kardesinden ayirt edemez ve böylece ikizlerin varligi yüzünden kentte yanlisliklar birbirini kovalar...
Bu “demode” konunun yanisira, oyunun alçakgönüllü sahnelemesinde ne kisitli dekoru, ne de son derece basit düzeyde kotarilmis giysi tasarimi önemlidir - burada tiyatroyu “tiyatro” yapan, yönetim ve oyun düzeyidir, bana kalirsa... Nilüfer Moayeri'nin son derece minimalist, kâh evin içini, kâh disini gösteren döner panosunun önünde ve su dolu iki küçük havuzun etrafinda (bazen de içinde!) olusan devinimler - özellikle panoyu degistirirken veya sahne girdiklerinde, sirasi gelen tüm oyuncularin kesik kesik adimlari - bu 400 (veya 2200 = Plautus!) yillik oyuna oldukça yenilikçi bir görünüm kazandiriyor. Öte yandan, Ephesus kenti hükümdari Solinus'un oryantal bir dans ile oyunu açmasina pek bir anlam veremedim. Isiklandirma konusunda ise Yüksel Aymaz nedense hiç bir varlik göstermemis - oysa ki kendisi, izleyiciler ile gene ayni tabanda olan baska bir sahnede (Tiyatro Oyunevi) ne denli basarili oluyor...
Oyundaki 21 kisiyi canlandiran 12 sanatçiya gelince - emektar Selçuk Uluergüven'in disinda rol alan tüm oyuncular, anladigim kadariyla Tiyatro Pera'nin ya ögrencileri veya bu basarili akademinin mezunlaridir. Aralarindan sadece birinin (Zeynep Özden: “Dobrinja”daki Jasna) adina daha önce rastladigim kizli-erkekli, tümü erken yirmilerinde olan, piril piril tiyatro tutkunu gençler... Bazilari ikiser veya üçer rol üstleniyorsa da, oyunun asil yükünü dört ikizi canlandiranlar çekmekte... Aralarinda digerlerinden çok daha üstün bulduklarimiz vardi, kuskusuz (en basta Daglar Uygur olmak üzere) - ancak surasi kesindir ki, tümü görevlerini çok ciddiye aliyor, oyuna tam anlamiyla “nefes” veriyor ve üstlendikleri rolleri yasatiyorlar. Iste asil bu nedenledir ki, metni okudugunuzda dudak bile bükmediginiz nice repliklerde içten gülüyor, bu oyunu gerçek bir komedi olarak algiliyorsunuz... Evet, tiyatro budur - siradan bir yemegin, kaliteli malzemeler seçilerek, yetenekli bir asçi tarafindan kendine has biçimde pisirilerek bir ziyafete dönüstürülmesi gibi! Devlet Tiyatrosu'nda bu kez bulamadigimiza Tiyatro Pera'da rastladik; çocuklarinizi da rahatlikla götürebileceginiz, sikilmadan izlenebilen bir güldürüye...
|
Evrensel, 10.01.2006, Mustafa Kara
Yeniden dogustan bugüne
Mustafa Kara (mustafakara@hotmail.com)
Syracusa ve Ephesus... Düsman iki kent... Ne bir Syracusali Ephesus’a; ne bir Ephesuslu Syracusa’ya girebilir. Girerse cezasi ölümdür. Ancak, agir bir fidye ödenirse ölümden kurtulabilir. Shakespeare’nin kivrak kalemi, iki düsman kenti birbirini deniz kazasinda kaybetmis iki kardesi anlattigi öyküde bulusturur.
Shakespeare, Antik Çag’in Latin yazari Plautus’un “Ikizler” adli oyunundan uyarladigi “Yanlisliklar Komedyasi”nda, antik dönemde geçen yanlis anlamalara dayali bir komedi olusturur. Birbirini yillar önce yitiren ikizler, ayni kentte bulustuklarinda içe içe geçen yanlis anlamalara ve giderek içinden çikilmasi daha zor durumlara yol açarlar. Karisi, ikiz ogullari ve onlarin ikiz hizmetkarlarini deniz kazasinda yitiren Egeon’un tutuklanmasi ile baslayan oyunda, öykü bir gün içinde olup biter. Ikiz Antipholus’lar ve ikiz usaklar Dromio’larin birbirine karistirilmasi ile örülen öykü, baba, anne ve ikizlerin ve elbette ikiz usaklarin birine kavusmasi ile son bulur. Dügümün çözülmesi, herkesin birbirine kavustugu, ve elbette komedinin en yüksek asamaya yükseldigi, mutlu sondadir.
Yeniden dogus
Avrupa’nin yeniden dogusunu (Rönesans) besleyen temel kaynaklardan Antik Çag’in bir oyunundan uyarlanan “Yanlisliklar Komedyasi”, çaginin tüm özelliklerini içeren bir oyun. Oyunun kahramanlari da, modern burjuvazinin dogumunu saglayan deniz ticareti ile ugrasan tüccarlar.
Rönesans çaginin tüm hümanist sanatçilari gibi Rönesans’in hareketli ortamindan ve yeniden kesfedilen Antik Çag kültüründen etkilenen Shakespeare, siyasal ve dinsel baskinin hafifledigi bu dönemde tarih sahnesinde daha etkin yer alan tüccar sinif eliyle yasanan degisimi ve bu degisim içindeki çatismalari oyununa tasir. Ortaçag’in tek ve temel gücü kilise, aristokratlar eliyle kullandigi iktidarini artik paylasmak zorunda kalmistir. Ulus devlet düsüncesini, dinden bagimsizlik fikrini ve özgür düsünceyi gelistiren Rönesans, referanslarini ilk elden Antik Yunan ve Roma kültüründe arar. Bu arayis, skolastik Hiristiyan düsüncesine bir baskaldiridir ayni zamanda. Shakespeare de, dinin mutlak üstünlügüne karsi, hukuku, insan olmanin erdemlerini ve hümanizmi koyar.
Para ve iktidar
“Yanlisliklar Komedisi”nde, para “ölümü engelleyecek kadar” büyük bir güçtür. Paranin gücü tüccar sinifinin varolusunun da yegane göstergesi sayilir. Kentin ticarete dayali ekonomisinde oldugu gibi, “Yanlisliklar Komedisi”nde de efendilerin hatalarinin bedelini alt siniflar, yani köleler öder.
Oyunun çevirmeni ve yönetmeni Nesrin Kazankaya, Ege’nin bu yakasinda Ephesus’ta geçen oyunu, “düsman kent” göndermesine güncel bir animsatma yaparcasina efe havalariyla açiyor. Kentler arasindaki düsmanligin kaynaginda “ticaret”, yani para oldugunu söylemeye herhalde gerek yok. Skolastik düsüncenin gerilere itilmesiyle ortaya belirgin biçimde çikan “hukuk”u belirleyen de ayni güç kuskusuz. Bu dönemin bilgisini bir de Shakespeare’nin gözüyle ve bir komedi ile edinmek ayri bir keyif.
Bir tiyatro okulu
Tiyatro Pera’da yeni sezonun ilk oyunu olarak perde açan “Yanlisliklar Komedisi”, Tiyatro Pera’nin yetistirdigi genç oyunculardan olusan bir kadro ile perde açiyor. Dramaturgisi Safak Eruyar’a, dekor-kostüm tasarimi Nilüfer Moayeri’ye, isik tasarimi Yüksel Aymaz ait olan oyun, bu açidan da önemli.
Nesrin Kazankaya, bu durumu, “Kendi yetistirdigimiz ögrencilerimizin bugüne dek sahneledigim oyunlarda zaman zaman yer alip, bizlerle ayni sahneyi paylasarak profesyonellige adim attiklarini ve bugün artik kendileri bir ekip olarak tiyatromuzun bir oyunun üstlendiklerini görmek, olaganüstü bir mutluluk” sözleriyle anlatiyor. Dromio’lar Volkan Aktan ve Aytunç Sabanli basta olmak üzere; Antipholus’lar Daglar Uygur ve Erdinç Anaz, Adriana rolünde Münibe Millet, Luciana rolünde Zeynep Özden ve diger tüm oyuncular, oyunun canliligini hiç düsürmeden, komediye ayri bir keyif katiyorlar.
5. yilina giren Tiyatro Pera’nin sahneye koydugu “Ölüm ve Kiz”, “Seyir Defteri / Julia”, “Dobrinja’da Dügün” gibi oyunlarda gösterdigi basarinin yani sira; bir okul (her iki anlamiyla da) olarak da tiyatroya çok seyler kazandirdiginin ve bundan sonra da kazandiracaginin göstergesi “Yanlisliklar Komedisi”. Tiyatro Pera, simdi “Serefe Hatiralar / O Yillar” adli oyunla perde açmaya hazirlaniyor. Nesrin Kazankaya’in yazdigi oyunda, Nisantasili soylu ve zengin bir ailenin yasamiyla 1955-56 yillarini sorgulayacak ve ikinci kusak figürler ile 70’li ve 90’li yillara dek uzanan bir dönem öyküsü anlatacak.
Eren’in anisina...
Ayrica, “Yanlisliklar Komedisi”nde geçen yil yil elim bir kaza sonucu yitirdigimiz genç tiyatrocu Eren Uluergüven’in babasi Selçuk Uluergüven’in de rol aldigini belirtmek lazim. Selçuk Uluergüven, oglu Eren’in rolünü üstlenerek, gençlere her anlamda büyük destek veriyor.
“Yanlisliklar Komedisi”, Tiyatro Pera Eren Uluergüven Sahnesi’nde izlenebilir.
“Yanlisliklar Komedisi”
Yazan: William Shakespeare Çeviren ve Yöneten: Nesrin Kazankaya Dramaturgi: Safak Eruyar Dekor-Kostüm: Nilüfer Moayeri Isik: Yüksel Aymaz
Oyuncular: Selçuk Uluergüven, Daglar Uygur, Volkan Aktan, Erdinç Anaz, Aytunç Sabanli, Münibe Millet, Zeynep Özden, Pinar Çelebi, Seda Kiliç, Nazmi Karaman, Zekiye Çelik, Okan Kayabas.
|
|
|
Özgür Gündem, 30.11.2005, Asli Gençay
Istanbul Tiyatro Pera’da Shakespeare’in “Yanlisliklar Komedisi” Sahneleniyor
Karsinizda Shakespeare
Su siralar Tiyatro Pera’da William Shakespeare’in yazdigi, Nesrin Kazankaya’nin çevirip yönettigi ve dramaturgisi Safak Eruyar’a ait olan “Yanlisliklar Komedisi” adli oyun sahneleniyor. Söz konusu, evrensel bir deha, hakkinda çok az sey bilinip, çok az sey söylenen, Rönesans Çagi aydinlanmasinin yazari Shakespeare olunca, oyunun da dikkat çekmemesi mümkün degil elbette. Izlediginizde ise, malzeme ne kadar kaliteliyse, ürünün de o kadar kaliteli oldugunu anliyorsunuz. Zira Tiyatro Pera’nin genç oyunculari, Shakespeare’in derin ve kivrak dilinin, tarzinin altindan basariyla kalkmislar.
Shakespeare, Rönesans’tan kopuk ele alinamaz. 14-16. yüzyil arasinda yasanan Rönesans’la, Avrupa’da düsünsel, kültürel, sanatsal, bilimsel, toplumsal ve ekonomik alanda büyük degisim yasanir. Ortaçag’in Hiristiyan skolastik düsüncesiyle, Vatikan’in bütün ülkeleri tek bir Avrupa devleti çatisi altinda yöneten anlayisi, yerini artik ulus bilinciyle olusturulmus Avrupa devletine birakir. Ulusçuluk düsüncesi, hukuk ve dilde de etkisini göstererek, dinden bagimsizligi, özgür düsünceyi ve hümanizmi gelistirmistir. Antik Yunan ve Roma kültürünü yeniden canlandirma çabalari baslar ve skolastik Hiristiyan düsüncesine bir baskaldiri olarak gelisir. Iste bu Yeniçag’in özgür, arastirmaci, aydin yazarlarindan biri de Ingiliz sair Shakespeare’dir ve tüm eserlerine, bu dönemin etkileri yansimistir. Örnegin “Yanlisliklar Komedisi”, Antik çagin Latin yazari Plautus’un “Ikizler” adli oyunundan uyarlamis. Elbette genelde Shakespeare’i, “Hamlet”i, “Macbeth”i, “Kral Lear”iyla biliriz. Bildigimiz bir sey de, ustanin tragedyada oldugu kadar komedide de basarili oldugu.
Yanlisliklar Silsilesi
“Yanlisliklar Komedisi” de bu basarili oyunlarindan Shakespeare’in. Konusuna gelirsek, oyun Ephesus kentinde geçer. Syracusa ve Ephesus, ticaret yüzünden birbirine düsmen iki kent devlettir. Tüccar Egeon, Syracusalilara yasaklanan Ephesus kentine girdigi için tutuklanir. 24 saat içinde fidye tutarini ödeyemedigi takdirde ölümle cezalandirilacaktir. Egeon, yillar önce ailesiyle birlikte geçirdigi bir deniz kazasi sonucunda karisini, ikiz ogullari Antipholus’lardan ve gene ikiz olan Dromio’lardan birini yitirmistir. Syracusa’da, babasi Egeon’un yaninda büyüyen Antipholus ve kölesi Dromio, ikiz kardeslerini bulmak için yola çikarlar. Oglundan haber alamayan Egeon da Antipholus’un pesinden gider. Aile diger ikizlerin yasadigi Ephesus kentinde toplanir. Ephesuslular ve herkes ikizleri birbirleriyle karistirir. Kentte ve iliskilerde ikizlerin varligi yüzünden yanlisliklar birbirine kovalar.
Eserlerinde kutsal görüdügü krallari, soylulari anlattigi kadar, çagin da etkisiyle, o dönem yeni ortaya çikan tüccar sinifina da yer verir Shakespeare. “Yanlisliklar Komedisi” de buna bir örnek teskil ediyor. Oyunda, konuyu büyük bir rahatlikla ele aliyor, esneklik kazandiriyor, gülünç olanla gerçek olani ya da “kara” olani birlikte isliyor ve bunu yaparken meshur lirizmini de doya doya yasatiyor. Kisilerse çok çesitli. Kusurlari, kötülükleri, küçüklükleri dogada oldugu gibi sahnede. Sahnelemede parlak imgeler seçilmesi de, bir nevi Shakespeare ile bütünlesmis. Ve elbette oyunda, tüccar sinifinin mala, paraya, düskünlügü, yanlisliklarin, daha çok kadin erkek iliskilerinin gidisatina dokundugu için olay haline gelmesi, kadin-erkek iliskilerinin giriftligi ve en önemlisi, kölelerin her daim ezilen, horlanan, asagi görülen konumlari yer aliyor. Olanca komik tasvirlere ragmen ikiz kölelerin bu konumu, “kara” yanlarin en belirgini ve gülümsemeyi donduran cinsten diyebiliriz. Tabii Shakespeare’in vazgeçilmezlerinden “hukuk” ve “kanun” olgulari da oyunda yerlerini almis. Bilindigi üzere, Kralligin senyörleriyle arasi iyi olup, Kralligi her daim kutsal görmüs olan Shakespeare için, hukuk da, kanun da önemli, belirleyici, her seyi çözebilecek ve dogru olan güçlerden biridir. Hemen hemen her oyununda gördügümüz ve insan iliskilerinde de belirleyici kildigi bu olgu, “Yanlisliklar Komedisi”nde de belirgin bir yere sahip.
Velhasil oyun için kisaca, her Shakespeare komedisi gibi, zekayla komedinin basariyla harmanlanmasi diyebiliriz. Eren Uluergüven’in anisina sahnelenen oyunda, babasi Selçuk Uluergüven’in oynamasi da güzelliklerden. Belki bize sinifsal olarak daha yakin geldiklerinden de olabilir, köle ikizleri oynayan Volkan Aktan ve Aytunç Sabanli’nin oyunlari dikkat çekiyor. Tabii Adriana’da Münibe Millet’i atlamayalim. Görsellik anlaminda da tatmin olacaginiz oyunu izlemenizi tavsiye ederiz.
|
|
Broşürden
William Shakespeare
Ingiliz edebiyatinin, belki de dünya edebiyatinin en büyük yaraticisi Shakespeare'in yasami ve kisiligi bir giz olarak kalmistir ve öyle kalmasi da kaçinilmazdir. Iki yüzyildan beri Shakespeare'in yasami üzerine sayisiz kitap yazilmis olmasina karsin, bu konuda kesin olarak bildiklerimiz yalnizca üç resmi kaynakla sinirlidir.
Shakespeare'in yazilmis pek çok özgeçmisi Stratford ve Londra'da sairin kisiligi konusunda toplanan efsane ve masallardan, birtakim sanilar ve varsayimlardan, E.K.Chambers'in "Shakespeare Mythos" adini verdigi genellikle güvenemeyecegimiz malzemelerden olusturulmustur.
Gerçekte 1592'ye dek, yani Shakespeare'in ilk 28 yili üzerine tüm bildiklerimiz, resmi belgelerden ögrendigimiz üç olaydan, daha dogrusu üç tarihten baska bir sey degildir: Shakespeare'in vaftiz oldugu, evlendigi ve çocuklarinin dünyaya geldigi tarihler.
Deri, yün ve tahil ticaretiyle ugrasan John Shakespeare'in oglu William Shakespeare, Ingiltere'nin Stratford-upon-Avon kasabasinda 26 Nisan 1564'te vaftiz olmustur. Net olarak bilinmeyen dogumgünü tüm dünyada her yil 23 Nisan tarihinde kutlanmaktadir.
Kesin olarak bildigimiz ikinci olay, Shakespeare'in 1582 yilinda, 18 yasindayken, Anne Hathaway adinda kendinden 8 yas büyük bir kadinla evlenmesidir. Bu evlilikten alti ay sonra Shakespeare'in büyük kizi Susannah, iki yil sonra da sairin Judith ve Hamnet adini verdigi ikizleri vaftiz olmustur. Adi zaman zaman "Hamlet" diye de yazilan Hamnet 11 yasindayken ölmüstür.
Iste Shakespeare'in yasaminin ilk 28 yili üzerine kesin olarak bildiklerimiz bu kadar. Nerede ve kaç yil okudugunu, Londra'ya ilk geldiginde ne yaptigini, tiyatroda hangi iste ve ne zaman çalismaya basladigini tam olarak bilemeyiz. Yazarin bir süre Stratford-upon-Avon'daki okula gittigi, 14-15 yaslarina bastigi sirada, isleri bozulan, para durumu fena halde sarsilan babasinin onu okuldan almak zorunda kaldigi sanilir.
Ortaokulu bile bitirmeyen bir insanin böylesine özlü bir bilgi, böylesine genis bir kültür elde edebilmis olmasi pek çok kisiyi sasirtsa da, Shakespeare'in bilgisinin bir çok yönden yetersiz oldugu, kültürünün birçok eksik yani bulundugu da bir gerçektir. Çagdasi oyun yazari Ben Johnson bir siirinde Shakespeare'in "pek az Latince ve Latince'den daha da az Yunanca" bildigini söyler. Oyunlarinda yer yer görülen cografya ve tarih yanlislari da göze batacak niteliktedir. Firtina'da Milano'nun deniz kiyisinda bulundugunu sanir. Yanlisliklar Komedisi'ndeki kisilerden biri, hiristiyanliktan önceki Ephesus'da bir manastirin basrahibesidir. Bize kalirsa Shakespeare gerçek bilgisini okulda degil, Londra'ya geldikten sonra kendi kendine elde etmistir. Iste bu yüzden onun bir bakima sasilacak kadar genis ve derinligine olan kültürü, bir bakima da eksik ve kusurlu kalmistir.
Shakespeare'in okulu bitirdikten sonra neler yaptigi konusunda da pekçok öykü vardir. Sairin bir kasap çiragi, ögretmen, denizci, asker, avukat, noter memuru olarak çalismis olduguna yönelik Shakespeare mythoslari bulunmaktadir.
Shakespeare'in yasamini yazanlarin çesit çesit efsanelerle açiklamaya çalistiklari bu uzun süreden sonra, elimize saglam ve güvenilir bir bilgi geçer. 1592'de çagdasi oyun yazari Robert Greene bir risalesinde oyuncularin nankörlügünden yakinir ve "Shake-scene" (sahne sansari) diyerek açikça gönderme yaptigi Shakespeare'e çatar. Herhalde Shakespeare Londra'ya yerlesip, tiyatrolarda çesitli isler yaptiktan sonra, önce baskalarinin yazdigi oyunlari uyarlamak, degistirmek, yenilestirmek isiyle ugrasmis, sonra öteki yazarlarla isbirligi yapip oyun yazmaya baslamistir.
Shakespeare'in ömrü boyunca ayni kumpanyada çalistigini, Elizabeth Çagi'nin tiyatro ile ilgili belgelerinden anlariz. Ilk önceleri "Lord Chamberlain Kumpanyasi" diye anilan bu topluluk, I. James'in tahta çikmasiyla "Kral'in Kumpanyasi" adini almisti. Shakespeare bu kumpanyayla 1598'den sonra, kumpanyanin mali olan, günümüzde hala oyunlar sahnelenen "Globe" tiyatrosunda çalismisti. Shakespeare'in kumpanyasi, Elizabeth Çagi tiyatro topluluklari arasinda en büyük basari elde edeni, en çok para kazananiydi. Shakespeare herhalde 1610 ya da 1611'e dogru Londra'dan ayrildi, dogdugu kasabaya yerlesti. Ne var ki tiyatroyla baglarini tamamen koparmadigi halde, ömrünün son bes alti yilinda oyun yazmadi. Shakespeare'in kirk alti, kirk yedi yasindan sonra neden oyun yazmadigi da asla açiklanamayan sirlardan biri olarak kalmistir.
Vasiyetnamesini Mart 1616'da hazirlamistir. Bir Stratford gelenegine göre, Shakespeare dogdugu günün yil dönümünde yani 23 Nisan 1616'da, tam 52 yasindayken ölmüstü.
Elizabeth çaginda oyunlarin yayinlanmasi, tiyatroya gelen seyircilerin sayisini azaltacagindan, kumpanyalarin çikarina aykiriydi. Böylece Elizabeth Çagi'nda oynanilan oyunlarin çogu yok olup gitmistir. Shakespeare'in de birkaç oyununun ayni akibete ugramis olmasi olasiligi bulunmakla birlikte, pek çok oyununun yok olmamasini, Shakespeare'in çagdaslari arasindaki ününe ve Birinci Folio'yu yayinlayan oyuncu arkadaslarinin dostluguna borçluyuz.
Elimizde Shakespeare'in 37 oyunu vardir. Bunlardan ancak 18'i yazar yasarken "quarto" olarak yayinlandi.
Shakespeare birçok kaynaga basvurur. Ama baslicalari Shakespeare'in komedilerinin büyük çogunluguna kaynaklik eden Italyanca'dan çevrilen ve "novella" denilen uzunca öyküler; XVI. yüzyilda oynanan tiyatro oyunlari; efsaneler ve tarihi olaylardir.
Oyunlarini öykülerden, oyunlardan ya da tarihsel kitaplardan almis olmasinin hiçbir önemi yoktur. Çünkü her edebiyat ürününde oldugu gibi, Shakespeare'de de önemli olan, anlatilan öykünün nasil islendigi, bu öyküye katilan anlam, siir ve düsünce yogunlugudur.
Mina Urgan - Shakespeare ve Hamlet
Cem Yayinevi, 1996
|
|
|
Besinci Yila Girerken
"Tiyatro Pera"nin besinci yilina girme onuru, genç bir ekip olusturmanin onuruyla ikiye katlandi benim için. Kendi yetistirdigimiz ögrencilerimizin bugüne dek sahneledigim oyunlarda zaman zaman yer alip, bizlerle ayni sahneyi paylasarak profesyonellige adim attiklarini ve bugün artik kendileri bir ekip olarak tiyatromuzun bir oyununu üstlendiklerini görmek, olaganüstü bir mutluluk.
Bir tiyatroda ayni düsünceyi paylasmak; tiyatro sanatini kulisinden, dekoruna, estetik arayislardan, anlatim biçimlerine, bir 'dert' ve ortak bir hedef olarak belirlemek, yasam biçimi haline getirebilmek, yalnizca bir söylem ve özlem olmaktan öte bir gerçeklik olabilir. Bu genç ekibin bunu kanitlamasi gelecege yönelik inanç ve umudumu perçinliyor.
Komedi sanati keyifli ve zor bir macera. Yaratimlarini kendi neseleriyle bulusturan, yaptiklarindan zevk alip bir baska yaratimin tetikleyicisi olabilen bir ekiple çalisinca, zor kavrami görece de olsa asilabiliyor. Shakespeare'in, farsi siiriyetle bulusturan oyununu onlar için seçtim ve sahneledim.
Besinci yilimiza kendi gücümüzle ve varolusumuzu sürekli kilmanin sorumluluguyla giriyoruz. Gerçek destegin izleyici oldugunu, degerli elestiri ve ödüllerin manevi desteginin, bizleri maddi destegin eksikligini hissettirmeyecek denli güçlü kildigini biliyor ve yasiyoruz.
Sevgili Eren'imiz, ogul Uluergüven, Baba'sini miras birakti bize. Duydugumuz kivanç içimizdeki hüznü ve aciyi dengeliyor. Tiyatromuz ve genç oyuncularimiz için Selçuk Uluergüven'in varligi büyük bir sans. Aramizda seçerek yer aldigi, sevgiyle deneyimlerini paylasip, profesyonel tiyatrocu kimligiyle genç oyunculara yürekten destek oldugu için baba Uluergüven'e tesekkür borçluyuz.
Oyunumuz sevgili Eren'imin anisina. O zaten hep aramizda ve hep bizimle.
Nesrin Kazankaya
Tiyatro Pera Sanat Yönetmeni
Rönesans Avrupasi ve Shakespeare
Avrupa'da aydinlanma, 14-16 yüzyil arasinda yasanan "Yeniden Dogus" anlamina gelen Rönesans'la baslar. Bu dönemde Avrupa'da düsünsel, kültürel, sanatsal, bilimsel, toplumsal ve ekonomik alanda büyük bir degisim söz konusudur. Ortaçag'da hiristiyan skolastik düsüncesiyle, Vatikan'in bütün ülkeleri tek bir Avrupa devleti çatisi altinda yöneten anlayisi, yerini artik ulus bilinciyle olusturulmus Avrupa devletlerine birakmistir. Ulusçuluk düsüncesi, hukuk ve dilde de etkisini göstererek, dinden bagimsizligi, özgür düsünceyi ve hümanizmi gelistirmistir. Antik Yunan ve Roma kültürünü yeniden canlandirma çabalari, skolastik hiristiyan düsüncesine bir baskaldiri olarak gelisir.
Italyan ozan Alighieri Dante, 1321'de tamamladigi "Ilahi Komedya" adli eseriyle hümanist düsüncenin ilk sözcüsü olur. Dante, insanin bu dünyada çektigi acilara yine bu dünyada çözüm bulabilecegini anlatmaktadir. Böylece 'kul' olan insan, Rönesans düsüncesiyle 'birey'e dönüsmüs; Ortaçag'in öte dünya görüsü, yerini bu dünyaya birakarak, insani evrenin merkezine yerlestirmistir.
Ulusal devlet düsüncesini benimseyen ve bu dogrultuda "Prens" adli eserini 1513'te kaleme alan Niccolo Machiavelli hümanist bir hukukçudur. Devletin çikarlarini her seyden üstün gören ve devleti her türlü bagimliliktan, özellikle de dinin etkisinden kurtulmasini ileri süren görüsleriyle, ilk laik düsüncenin tohumlarini atmistir. Hukuk, din ve kültür, devlet için ancak bir araç olabilir, amaç ise devlet düsüncesidir.
Yeni çagin, kendi ülke sinirlarini asan, özgür, arastirmaci, aydin ve modern insani dogmustur artik. Hümanist sanatçilar, düsünürler ve din adamlari antik kültür eserlerini, el yazmalarini, Eski ve Yeni Ahit'leri çevirerek aydinlanmanin önünü açarlar. Antik Çag'in kültürü yeniden canlandirilmakta; pagan kültürünün sanatsal, düsünsel ortamina öykünülmekte; Homeros, Platon, Sophokles yeniden yorumlanmaktadir. Desiderius Erasmus, Latin yazar Seneca'nin eserlerini çevirerek üniversitelerde okutulmasini saglar. Erasmus, "Delilige Övgü" adli yapitiyla insanin bu dünyadaki mutlulugunun gizlerini açiklar. Ingiliz devlet adami Thomas More "Ütopya"yi Antik Yunan düsünürü Platon'un "Devlet" adli eserine öykünerek yazmistir. "Ütopya", sosyalist düsüncenin tarihteki ilk örnegini olusturur. More, insani kötülüklere iten tek seyin mülkiyet sorunundan kaynaklandigina inanir ve eserinde özledigi, idealini kurdugu toplum modelinde mülkiyet esitligini öngörür. More'un kral tarafindan asilmasi, ütopik düsünceleri yüzünden degil, muhafazakar Katolik yaklasimi nedeniyle olmustur.
Özgür düsünce bilimin gelisip, ilerlemesine yol açmis; astronomi, matematik ve doga bilimlerindeki yenilikler kilisenin varligini sorgulanir hale getirmistir. Bilim adamlari artik, matematik deneylerinden ve akil süzgecinden geçmeyen hiçbir bulusun bilim olamayacagini savunurlar. Italyan asilli matematikçi ve filozof Giordano Bruno, ünlü astronom Galileo Galilei dünyanin evrenin merkezi olmadigini kanitlayarak kutsal kitabin gerçekligini alt üst etmislerdir. Bruno 1600 yilinda Engizisyon Mahkemesi'nce yakilarak öldürülmüs; Galileo ise düsüncelerinden vazgeçerek ölümden kurtulmustur.
14.Yüzyilda Marco Polo'nun Asya'ya yaptigi gezileri anlatan "Dünyanin Hikayesi" adli eseri Avrupa'da kesifler yüzyilinin habercisi olmustur. Kristof Kolomb 1492'de 'günesin dogdugu yere' yaptigi yolculuklarla yeni kitalar ve adalar kesfeder. Batili tacirler kisa zamanda kesif bölgelerine ulasarak ticaret tekelini ele geçirirler. Deniz ticaretiyle zenginlesen tüccar sinifi, burjuvazinin ilk olusumunu müjdelemektedir.
1564 yilinda dogan William Shakespeare , yeniliklere ve dönüsümlere açik böyle bir dönemde sonelerini, tragedyalarini, tarihsel oyunlarini, romans ve komedilerini yazmistir. Rönesans Avrupa'sinin etkileri Shakespeare'in eserlerine birebir yansimistir. O'nun eserlerine Antik Çag'in oyunlari, yazar ve düsünürleri kaynaklik eder. "Yanlisliklar Komedisi" Antik Çag'in Latin yazari Plautus'un "Ikizler" adli eserinden uyarlanmistir. Shakespeare, tragedyalarinda soylu sinifin (prenslerin, krallarin, komutanlarin) bireysel zaaflarini ve tutkulu karakterlerini ele alir. Bu kahramanlar düsüncelerinde, eylemlerinde ve seçimlerinde özgürdürler. Yikimlarini da onurluca gögüsleyebilme cesaretine sahiptirler.
Shakespeare'in eserlerinde hümanist düsünce egemendir. O'nun insani, zaaflariyla, düsüncesiyle, psikolojik ve etik yaklasimiyla sosyal bir varliktir. Insan, ruhunun derinliklerindeki çatismalarla olgunlasir. Birey olmanin bilinciyle insan, kendiyle ve kendini kusatan toplum ahlakiyla sürekli çatisma halindedir. Bu yüzden O'nun kahramanlari düsünen, kurulu düzene baskaldiran özgür Rönesans insanlaridir. Shakespeare'in oyunlarinda ölüm olgusu bir yazgi olarak gelismez. Tam tersine yasal düzeni korumanin dogasi geregidir. Insan davranislarinin ve kaderinin sorumlusudur. Kahramanlar hukuka, ahlaka, geleneklere, devletin çikarlarina ve dogaya aykiri davrandiklarinda cezalandirilirlar. Bu yüzden Shakespeare'in krallari ve tüccarlari hep yasalarin baskisiyla kusatilmanin dayanilmaz agirligini duyumsarlar. Tanri'nin mutlak üstünlügü yerine Shakespeare, gücünü ulustan alan hukukun üstünlügünü koyar.
Insan olmanin erdemleri hukukla sorgulanir. Kahramanlar kendi özgür seçimleri ve eylemleriyle, kendi cennet ve cehennemlerini yaratirlar. Shakespeare'in oyunlarinda krallik olgusu çok önemli bir yer olusturur. Tanridan sonra en büyük katta yer alan kral, evrenin günesini temsil eder. Evrendeki düzensizlik, kargasa, uyum, denge hep kralin varolusunun bir kanitidir. Komedilerinde Shakespeare tüccar sinifinin begenisine hizmet eder. Kahramanlar genelde tüccarlardan olusur ve onlarin ticari iliskileri, girisimci ruhlari, özgür ticaretle büyüyen kazançlari, ahlaki deger yargilari, komedilerinin asal izlegini olusturmaktadir.
Ø Ve kapital sanatla bulusuyor...
Rönesans Avrupa'sinda yeni kitalarin kesfiyle gelisen deniz ticareti sayesinde zenginlesen tüccar sinifinin ortaya çikisi, siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel yasamdaki degisimi de beraberinde getirir. Burjuvazinin ilk olusumu sayilan tüccar sinifi, girisimci bir ruh ve özgür ticaret anlayisiyla hizla büyüyen kazançlari sayesinde, kisa zamanda ekonomik gücü ele geçirip, devlet mekanizmasinda da önemli mevkiler elde eder. Avrupa'da tarima dayali köy ekonomisi artik yerini ticarete dayali kent ekonomisine birakmistir. Toplum yasaminin merkezi haline gelen kentlerde, -özellikle de liman kentlerinde- pazarcilik, fuarcilik geliserek tüccar sinifinin agirligi hissedilir. Yeni dünyanin kesfiyle birlikte ekonomik yasamin niteligi de degisir; Avrupali kasifler, kesfettikleri ülkelerde sömürgeler olustururlar. Yeni dünyanin ürünleri, zenginlikleri Avrupa'ya akmaya baslar. Sömürge ülkelerden getirilen yerli insan kaynaklariyla beraber esir ticareti de önem kazanir. Ispanyollar, Meksika'da yasayan Aztekler, Mayalar ve Peru'da yasayan Inkalar'in uygarliklarini yok eder ve hiristiyanlastirma politikasi güderler. Tüccarlarin basini döndüren yeni dünyanin zenginligi, girisim ruhunu, özgür kazanci ve rekabeti körükler. Artik siyasette de rol oynayacak büyük kapital sahipleri ortaya çikmaya baslar. Yeni ekonomik yasam, yeni yasal düzenlemeleri, yeni sosyal olgulari da beraberinde getirir. Her kentte banka, borsa, sigortacilik gibi güçlü ticari kuruluslar açilir. Para ticaretinin yapilmasiyla tüccarlar ve kasifler gereksindikleri sermayeye kolayca ulasabilmektedir. Tüccarlar, deniz ticaretinin doguracagi tehlikelere karsi gemilerini, mallarini sigortalayarak kaybetme riskini düsünmeksizin güvenli, özgür ticaret yapmakta ve parasal iliskilerini sürdürebilmektedir.
Toplumda yeni yükselen orta sinif tüccarlarin varlik durumlari, aristokrat sinifinin gücüne gölge düsürür. Düsünce, sosyal yasam ve ahlak konusunda Aristokrat sinifla halk arasinda derin uçurumlar söz konusuyken; halkin içinden çikan tüccarlar, halkla daha insani ve sicak bir iliski içindedir. Tüccarlar, parasal gücü sarsilan aristokratlarin ünvanlarini parayla satin alip, onlarla evlilik iliskileri gerçeklestirerek aralarindaki sinif farkini da ortadan kaldirirlar. Paranin gücü sayesinde Aristokratlarla kültür, egitim, giyim kusam konularinda boy ölçüsebilecek kazanimlar elde ederler. Hiristiyan dünyasi da yeni ekonomik düzene kisa sürede uyum saglar. Artik kiliselerin mali islerini ve kasalarini bankaci zengin aileler yönlendirmektedir. Orta sinifin zenginlik ve güçlülük tutkusu, sanat yasaminda da etkili olur. Sanat artik yalnizca soylularin degil, varlikli orta sinifin da begenisine hizmet etmeye baslar. Sanat, yeni sosyo-ekonomik düzenin gizil gücünü, dinamigini yansitacaktir. Zengin aileler sanati destekleyip, sanatçilari himaye ederek Rönesans sanatinin gelismesine de öncülük ederler. Sanat, tüccarlarin gücünü gösteren, servetini kanitlayan önemli bir araç durumuna gelmistir. Sanat eserlerinin zengin aileler tarafindan satin alinmasi sanatçilarin özgür yaraticiliginin da önünü açmistir.
Rönasans'in dogup gelistigi Italya'da her kent, zengin tüccar bir aile tarafindan yönetilmekteydi. En meshur aile hiç kuskusuz Floransa'da kumas, ipek üretimi ve bankacilik faaliyetleriyle güçlenmis, servetleri sayesinde de politik bir güce sahip olmus Medici Ailesidir. 14.yy sonlarina dogru güç kazanmaya baslayan Medici Ailesi papaligin bir çesit kasasi durumuna gelince, Floransa kentinin de gelisimi baslamis oldu. Cosimo de'Medici (1389-1464), ailenin büyük mal varliginin tek varisi olarak babasinin bankacilik islerini basariyla sürdürüyor ve bu sayede devrinin en zengin adamlarindan biri haline geliyordu. Cosimo Medici, yönetimdeki gücünü Floransa'nin gelecegine de yansitarak, Donatello, Brunulleschi, Fra Angelico, Filippo Lippi gibi sanatçilari görevlendirip Floransa'yi bir sanat merkezi haline getirmistir.
Floransa'daki kültürel gelisim, Lorenzo Medici ile zirveye ulasir (1449-1492).Onun yönetimindeki Floransa, sanatta, müzikte ve siirde çok büyük adimlar atarken; Boticelli, Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi sanatçilar Lorenzo'nun destegi ve himayesinde bugün esi benzeri olmayan büyük eserler yaratmislardir.Kent devleti Floransa kagit üzerinde bir cumhuriyet olsa da asil güç, bir avuç nüfuzlu ailenin elinde toplanmistir. Mediciler, çesitli idari görevlere güvendikleri adamlari getirip, iktidarlarinin sürekliligini saglamistir. Iktidarin yaldizli bir cephesini ise sanatçilarin himayesi olusturur. Kendisi de Yunanca egitimi almis olan Cosimo, Antik belgelerin incelenmesini tesvik edip, büyük kütüphaneler kurmustur. Böyle davranmakla Hümanizm'in dogusuna önemli katkida bulunmustur. Antik Çag'a, onun yasam biçimlerine ve egitimdeki ideallerine öykünen bir düsünsel durus olarak Hümanizm, Floransa'da zaten uzun bir gelenege sahiptir. Floransali bilginler, 14.yüzyil ortalarindan beri örnek aldiklari Antik Çag yazarlarini okuyor, klasik dilleri, Latince'yi ve Yunanca'yi ögrenmeye çalisiyorlardi. Antik kültürün kendi kültürlerinden üstün olduguna yürekten inaniyorlar ve olgunluga ancak taklit yoluyla erebileceklerini düsünüyorlardi.
Kilise, bu tür varlikli ailelerin çogalmasiyla, yalnizca sanatçilarin denetimini elinden kaçirmanin ötesinde, toplum üzerindeki baskici tavrini da birakmak zorunda kalmistir. Artik kilisenin istekleri disinda da istekler vardir ve toplum bütününü ilgilendiren kararlar kral ve kilise tarafindan eskiden oldugu gibi rahatça verilememektedir. Yeniden Dogus döneminde kitaplar kilisenin duvarlarini asmis, varlikli ailelerin evlerine girmistir.
Özgür düsünceyle sanatin, bilimin yeniden dogdugu, akliyla yeni bir dünya düzenine yönlenen 'yeni insanin' birey oldugu Rönesans Avrupa'si, Shakespeare'in yapitlarinin da beslendigi kaynaktir.
Safak Eruyar
Tiyatro Pera Dramaturgu
|
|
Video Eklenmedi
|
Foto Galeri | |